Son sabah insanın içini sımsıcak ısıtan gün ışıklarının odamıza dolmasıyla başladı. Toparlanıp eşyalarımızı yanımıza alarak otelden ayrıldık ve hemen yakınlardaki bir yerde dualar eşliğinde bir kahvaltı yaptık. Muhtemelen bu ülkede dualar şu şekilde yapılıyor olsa gerek. “Tanrım, yolunacak turistlerin varlığını esirgeme bizden. Onlardan tırtıkladığımız paralarla Fransız efendilerimize hizmet edecek nesilleri en iyi şekilde yetiştirebilmeyi nasip et!”
Balık haline girdik. Çağlar bir istiridyeyi gövdeye indirdi. İstiridye avuç büyüklüğünde ve 1,5 euro. Kadın hemen bir tane açtı, limonu sıkıp Çağlar’a uzattı. Sonrasında ise tıpkı Marakeş’teki ihtiyarın yaptığı gibi eliyle pompa işareti yaptı. Herhalde bu çok enerji verir, cinsel atraksiyonda acayip faidelidir demenin enternasyonal yoludur kim bilir. Ben yemedim. Demin ki hareketi yapan kocakarı benim için ne düşündü bilemiyorum. Ya “vay be ne cevval adam istiridyenin bin bir derde deva etkisine bile ihtiyaç duymuyor” dedi ya da” totoş bu, bu işlerde tarağı yok” diye düşündü. Günahı boynuna.
Medinaya daldık. Çıktık. Medinanın dışında kalan mekanlarda hediyelik eşya aradık. Ben gayet kanaatkar bir şekilde bir iki magnete fit olurken Çağlar nane çayı ve bunu yapabileceği bakraç, cezve karışımı bir zımbırtı aldı.
Sonrasında Medinanın içinden geçerek ilk gün gelip giremediğimiz mekana daldık. Yanlış yerde oturmuşuz. Kaldırdılar. Ama nereden yapıştıysa paçalarıma değen bokun izlerini ve kokusunu ortadan kaldırana kadar akla karayı seçtim.
Ana baba günü gibi kalabalık olan bahçede biraz takılıp kahve içerek zaman öldürdük. Janti bir mekan olmalı burası. Turist kafileleri ve daha kaliteli – en azından giyim açısından- tiplerle hınca hınç dolu.
Buradan da çıktık. Casa Voyegeurs ‘a kadar çok ama çok uzun bir süre yürüdük. Tam zamanında, tam olarak planladığımız şekilde havalimanına giden trene binip havalimanına eriştik.
Fas macerası bitti mi ? Hayır J
Uçak dolu neredeyse. Türkçe konuşabilen ve İstanbula, eşinin yanına giden bir Faslı kadın, Fener, Galatasaray maçına Faslı oyuncu Amrabat oynar diye giden Faslı bir gence de denk geldik. Bu ikisi keşke diğer vatandaşları da böyle olsaydı da tekrar bu ülkeye gelmeyi düşünseydik dedirtecek derecede içten insanlardı.
Uçağa atladık. Gayet sallantılı bir yolculuktan sonra – uçakta tanıştığımız ağabeylerimiz Fas konusunda oldukça mühim bilgiler ile donatılar bizi- kutsal şehrimize dönüş yaptık.
Ayaklarım öylesine kötü olmuştu ki Bostancı Köprüsü’nün üzerinde, eve kadar olan o kısacık yolu nasıl yürüyeceğimi bilemedim bir türlü.
Epilog….
Fas için gerek ben gerekse Çağlar halen çok da iyi konuşmuyoruz. Geriye dönebildiğimiz için olsa gerek tekrar – çok düşük bir ihtimal- gidebiliriz dediğimiz gibi aslında kimi zamanlar eğlendik de diyebiliyoruz. En azından yaşadıklarımızı anlattığımız insanlar eğlendiğimize inanmaktalar.
Fas tarafsızca yaklaşmam gerekirse, gezilebilir bir ülke. Ama konfor istiyorsanız ve bizim gibi stres dolu bir yolculuğa tahammülünüz yoksa turlar ile gelip gezin, macera aramayın. Tur ile gezerken araç aramak, otel aramak gibi dertleriniz olmayacak, Fransızcanız yoksa İngilizce bilen birini bulmaya çalışmakla uğraşmayacak rahat rahat gezeceksiniz.
Pahalı bir ülke değil. Evet, Kazablanka ve Marakeş biraz overrated ama yapacak bir şey yok. Eğer Batı Avrupa’yı gezen bir insansanız ucuz, benim gibi Balkanlar ve Baltık arasında mekik dokuyorsanız pahalı gelecektir.
Ulaşım için trenleri seçin. CFM kaliteli ama terminalleri merkezden çok uzakta. Öteki firmalar ise pek iç açıcı görünmedi.
Yemek konusunda yorum yapamayacağım. Avrupalılar için Fas mutfağı muazzam olur ama Türkiye gibi neredeyse cennet taamı üretilen bir ülkeden gelen bir kişinin tuzsuz, acısız Fas yemeklerine geçer not vermesi pek mümkün değil.
İnsanlar sınıf atlamak için ve bunu da en kısa sürede yapabilmek için pek çok şeyi feda edebiliyorlar. Bu da toplumun geneli için dışarıdan değişik ve olumsuz bir bakış açısının doğmasına neden olmuş. Nasıl biz Türklere Avrupalı’nın bir ön yargısı varsa bu adamlar için yüz misli söz konusu. Hırsızlık, kaçakçılığın bin bir türü ve fuhuş almış başını gitmiş. Hatta Türkiye’den bile bu son saydığım madde için önemli bir kitle gitmekte. –Her detayı uçaktaki saygın ağabeylerimiz paylaştı bizlerle-
Ayrıca derin bir kimlik bunalımları var. Kendilerini diğer Araplarla bir tutmuyorlar ama sonuçta Araplar. Hatta daha da alt sınıftan olan Berberilerden olmak bile söz konusu. Evlerinde Fransızca konuşmayı tercih eden elitler ise ayrı bir konu. Fransızca doğal olarak kendi anadilleri olduğu için facebook gibi yerlerde farklı görünmek için İngilizce yazışıyorlar.
Zaten kopukluklardan birisi de bu kesimler arası uçurum. Bu uçurumu Kazablanka’da Medinadan çıkar çıkmaz hissedeceksiniz zaten. Elit için Fransa medeniyet demek. Fakir için ise sorun çıkaran, sömürmüş ve sömüren ırz düşmanları. Ama fırsat bulsalar gözü kapalı Fransaya kapağı atacakları konusunda şüphe olmamalı.
Hırsızlık konusunda gerçekten çok ustalar. Anlatmıştım.
Mimarisi için çok bir şey diyemeyeceğim. Camiler bir örnek, keza saraylarda. Zeliş denilen yeşil, beyaz ve siyah taşlarla yapılan simetrik vitraylar ve ahşap işçiliğinde çok iyiler. Başkaca da bir şey yok. Camilere girerken Müslüman olmanızı istiyorlar hatta bunu test etmeye de kalkıyorlar. Sinirlenecekseniz girmeyin, zaten tüm camiler istisnasız birbirinin aynı.
Özetle yedi günde her şey dahil 520 euro gibi bir parayı harcayarak turu tamamladık. Bir tekrarı olur mu sorusunun yanıtını ancak bu dünyada “olmaz olmaz” diyerek geçiştirebiliyorum.
Yazları harika olduğu söylenen Agadir ve Essoura’daki plajları öneriliyor. Bizde de harika plajlar olduğu için gidiş dönüş yaklaşık on saatlik uçuşlar ilgimi çekiyor.
Gidenlere şimdiden iyi gezmeler. Umarım sadece biz kötü gezmiş oluruz.