Sabahın kör saatinde Belgrad terminaline girip yolcuları bırakıyoruz. Gayet sersem durumdayım. Yaşlılığın acımasızlığı gece yolculuklarına direncim konusunda da beni etkilemiş durumda. İki saat kadar daha sallana sallana giderek Novi Sad Terminali’ne ulaşıyoruz.
Gideceğimiz hostel ile terminal arası 1,5 km kadar. Kardeşim “yürüyelim” diyerek kalbimi çalıyor adeta. Yol üzerindeki bir börekçiye girip devasa böreklerden alarak kahvaltı niyetine götürüyoruz. Tekrar yola koyuluyoruz. Yol üzerinde fotoğraf makinamı börekçide unuttuğumu fark edip onca yolu geri dönmek zorunda kalıyorum. Pek bir umudum yok ama pembe eşofmanlı çalışan kızlar benim makinayı çoktan bulup güvenli bir yere bırakmışlar.
Hostele ulaşıyoruz. Az biraz bekletip bize oda veriyorlar. Hazırlanıp dışarı zıplıyoruz. Ana kısımları bildiğim için hızlıca ilerliyoruz. Bu kez merkezdeki Katolik katedralinin içine girebiliyorum. O, sivri kulesine tezatla içi sade sayılabilir. Bununla beraber cam işleri iyi denilebilir.
Buradan Tuna Parkı’na gidiyoruz. Kuğuları gördükten sonra ver elini Petervaradin Kalesi. Epey yürüyüp kaleye ulaşıyoruz.
Kaleye çıkarken Varadin sokaklarını arşınlıyoruz. Kale en azından benim için dinlenme vesilesi oluyor. Kaç gündür hava kah kapandı kah açıldı ama ciddi bir yağışa gezerken denk gelmedik. Bugün ise insanın içini ısıtan bir güneş var tepede. Bıraksalar uyuyacağım. Kalenin dört bir yanında gelin böceklerinden oluşan öbekler dolanıyor.
Aynı yolu yürüyerek Novi Sad ‘a dönüyoruz. Pazar yerinde tezgahlar toplandığı için bir canlılık yok. Yarım euroya bir avuç paprika satıyorlar. Parlak kırmızı rengi görüldüğünde bile bir uyarı mekanizması adeta.
Tüm sokakları, caddeleri dolanıp elimizdeki gps ile bile kaybolup günümüzü tamamlıyoruz.