Sabah oldukça soğuk. Hani, insanın içine ince ince sızan soğuklardan. Dışarı çıkıyoruz sessizce. Yağmur yağmış gece. Ama sokaklar sadece ıslak, Arnavut kaldırımlarının üzerinde zerrece çamur yok. Çek çekli bavulumuzdan gelen tıkırtılar tüm sokakta yankılanıyor. İlerilerde, sislerin arasında Letonya Bilimler Akademisi ‘nin kulesi görülüyor belli belirsiz. Sokaklarda ise dumanlar ince ince yükselip şehre gizemi bir hava katıyor.
Havalimanına giden otobüse atlıyoruz. Kısa sürede tıklım tıklım doluyor.
Havalimanında fazlaca bir koşturmaca yok. Çantaları hemen verip atıştıracak bir şeyler alıyoruz. Güvenlikte pek kasmıyor doğrusu. Hatta bizim sırt çantasında oğlanın balon makinasını buluyorlar. Kadın görevli kararsız kalıyor ve çaprazındaki çocuğa soruyor. O da “deli misin?, bırak geçsinler” dercesine bir surat ifadesi ile yanıtlıyor.
Uçak, kalkışın hemen ardından bir bulut kümesinin içine dalıp uzun bir süre yol alıyor. Gri bir gökyüzü, aşağıda bulutlar nerede olduğumuzu bilmeksizin Air Baltık stewardlarının satış baskısını görmezden geliyoruz. Nihayet sanırım Bulgaristan üzerinde güneş görünüyor. Solda uçsuz bucaksız gibi görünen Karadeniz, atalarımın geldiği Yeşil Kırım ‘ı görebilecek bir açıda değilim ne yazık ki…
Uçuş korkumu yendiğimi düşünüyorum artık. Erken düşünmüşüm. Haliç üzerinde uçak dönüyor her zamanki gibi. Bundan sonrası tam bir kabus. Uçak bir alçalıp, bir iniyor. Uçakla çığlıklar, bağırışlar. Ben de tekbir getirmişim bağırarak eşimin dediğine göre. En azından giderken ne yapacağımı biliyormuşum. Uçak bir kez daha dönse ve gene bu işkenceyi yaşasam daha ne kadar dayanabilirdim bilemiyorum.
İstanbul’a inmiş olmak hiç bu kadar mutlu etmemişti beni…
On üç günlük bu uzun rotayı özetlemek gerekirse mutlaka yapılması gereken harika bir rota burası. Eğer vakit açısından sorununuz yoksa; lise yada üniversite öğrencisi ve hatta emekli iseniz yaz tatillerinde (Ağustos ortasına dek yani)bu rota olmazsa olmazlardan.
Sadece Baltık ülkelerini gezebileceğiniz gibi, tıpkı bizim yaptığımız gibi Finlandiya ve Polonya’yı ekleyebilirsiniz. Petersburg ve Minsk de planınıza göre görebileceğiniz yerlerden.
Letonya da Riga, Jurmala dışında ben geçer not vermesem de Sigulda görülebilir. Benim gidemediğim, içerisinde bir Türk şehitliği yer alan Cesis ‘te görülmesi gerekenlerden.
Estonya’da Tallinn en az iki gün ayrılması gereken bir kent. Parnu deniz için ideal.
Litvanya da Vilnius harika bir kentti. Tek gün yeterli ama iki gün diyelim. Bu Riga içinde geçerli. Geceleri girdiğim ve güzel bir kent olduğunu düşündüğüm Kaunas da görülmesi gereken yerlerden. Trakai ise bizden bir yer olduğu için mutlaka gidilmesi gereken bir yer.
Helsinki için bizim yaptığımız yerden daha fazlası pek çıkmaz. Elbette beğeni ve gezi tarzınıza göre kuzeye uzanabilirsiniz.
Polonya kendi başına bir gezi rotası. Varşova için iki gün yeter ama üç günde tadını alabilirsiniz. Krakow ise kelimelerin yetersiz kaldığı bir şehir. Üç gün de buraya. Wroclaw ‘a ben gidemedim ama yolu düşenler anlata anlata bitiremiyorlar.
Özetin özeti, gerçekten muhteşem bir gezi oldu.