Saat sekizde başlayacağımızı iddia ettiğimiz gün ancak on gibi sokağa dökülebildik. Famora ‘dan yukarı çıkarak öncelikle Ertuğrul Bey’in adını taşıyan camiye girdik. Dikdörtgen planlı, ahşap tavanlı camide özgün bir şey kalmamış. Caminin hemen yanında Ertuğrul Bey’in mezarı bulunmakta. Yıldırım Bayezıd’ın oğullarından biri olan şehzade 1393’te şehit olmuş.
Buradan nihayet Ulu Cami’ye ulaştık. Cami içinde oyalanıp biraz vakit geçirdikten sonra görevlilerden birinin oğluyla beraber doğu yönündeki minareye çıktık.
Ulu Camii’nin minaresine çıkışımız oldukça kolay oldu. Çünkü minarenin çapı oldukça geniş . Öte yandan diğer minarede iki çıkış olduğunu göz önünde bulundurursanız o minareye de çıkışın oldukça zorlu olacağını tahmin edebilirsiniz.
Şerefe de tıpkı minare gibi oldukça geniş. İlk defa olarak bu kadar sağlam bir yerde olduğumuzu hissettik. Manzarayı anlatmaksa oldukça güç. Tüm hanlar bölgesi ayaklarınızın altında. Bursa’da hanların sayısı çok fazla ve yukarıdan da görüldüğü gibi çok büyük bir alanı kaplamaktalar. Belki Evliya Çelebi tarzı bir söylem olacak ama hanlara girerseniz bir günde çıkamazsınız.
Tüm Bursa ayaklarınızın altında. Muhteşem bir manzara…
Haritaya baktığımızda yolumuzun dünkü rotadan da uzun olduğunu gördük ve uzun mesafeleri taksi-dolmuşlar ile gitme kararına vardık. Bu şekilde içerisinde arkeoloji müzesinin de yer aldığı Kültür Park’a gittik.
Kültür Park güzel bir mekan. Bedava denilebilecek kadar cüzi ,sembolik bir meblağ ödeyerek girdiğimiz parkta iki bölümden oluşan büyük bir havuz bulunmakta. Fakat insan bu havuzu görünce keşke demeden edemiyor. Keşke bu havuzun suyu temiz olsa, keşke bu havuzun içerisinde birkaç çift kuğu yüzse diye…
Ayrıca buranın yanında kalan nispeten küçük salondaki asma katta nümizmatik sergisi yer almakta. Dönemlerine göre tasnif edilmiş Roma, Bizans ve Osmanlı dönemi paraları oldukça ilgi çekici.
Müze bahçesinde de ağırlıklı olarak mezar ştelleri, sütun başlıkları ve çeşitli buluntular sergilenmekte.
Buradan beş numaralı hedefimiz olan Hüdavendigar Camii’ne gitmek için oldukça uzun ve yorucu bir yürüyüş yaptık. Yazın, güneş altında özellikle öğle vakti Bursa’da gezmek çok zorlu olabiliyor.
Yolda biri oldukça büyük, diğeri ise Kervansaray Otel’in bir parçası haline gelmiş iki hamamı sağınızda bırakarak ilerliyorsunuz. Zaten Kervansaray Otel’in hamamından caminin minaresi görünmekte.
Hüdavendigar Camii’nde de restorasyon yapıldığı için giremedik. Ama yapı görünüm itibariyle Tekfur Sarayı’nı andırmakta.
Caminin girişinde bir park bulunmakta. Bu parktan oldukça geniş bir manzarayı izleyebilme imkanınız oluyor. Neyse dönelim yapıya. Caminin hemen yanında padişahın türbesi yer almakta. Türbenin kubbesini taşıyan sütunlarda devşirme malzeme kullanılmış. Öte yandan türbenin duvarlarına destek veren payandalarda türlü ot bitmiş. Gün be gün yapıyı sona sürüklemekteler.
Buradan Çekirge’ye çıktık. Elimizdeki haritaya göre var olan Süleyman Çelebi Camii’ni bulabilmek için epey taban teptik. Öyle ki adres sorduğumuz bazı kişiler böyle bir caminin bir zamanlar mevcut olup yıkıldığını söyledi. Aslına bakılırsa hala öyle bir cami var mı yok mu emin değiliz. Bulabildiğimiz sadece mevlid-i şerifin şairi Süleyman Çelebi’nin 1950’li yıllarda yapılmış mezarı. Çok ince bir işçiliği olduğunu söyleyemem ama cumhuriyet dönemine ait en zarif mezar-anıt olduğuna inanıyorum.
Müzede, gölge oyunculuğunun tarihçesi ve bilimum gölge oyunu karakteri sergilenmekte. Mutlaka gidilmesi gereken bir yer. Zaten bu konuyu da unuttuğumuz için Yunanlar sahiplenmekte.
Bu kez şehre doğru yöneldik. Son durağımız Muradiye Külliyesi. Külliye, genişçe bir alanın üzerine kurulu. Ters T tipi bir cami olan Muradiye Camii’nin dışında pek çok türbe ve mezar var. Bahçede üç dört sıra dizili uzanan Osmanlı dönemi mezar taşlarının yanında görünen iki lahitin varlığı ve mekanın sur dışında kalması nedeniyle buranın zamanında bir Bizans nekropolü olabileceğini tahmin ediyorum.
Girişe göre karşımıza ilk çıkan türbe Sultan Murat’a ait. Sultan Murat üstü açık bir mekanda tek başına, sanduka da değil de toprağa gömülü yatmakta. Rivayet o ki padişah ölmeden önce buralarda bir yere bir ağaç eker ve burada gömülmek istediğini vasiyet eder. Yaşarken insanlardan çok çektiği için ölünce rahat etmek için iki kareden oluşan türbenin kendi kısmında yalnız yatmaktadır. Allah’ın rahmetine ermek istediği içinde türbenin üstü açıktır. Yağmur direkt olarak gömülü olduğu toprağa erişir.
Ortasında açıklık bulunan kubbeyi sütun başlıkları Bizans dönemine ait devşirme malzeme sırtlar.
Kapı girişinde, saçağın içinde çok güzel, mukarnaslı ağaç işlemeleri görülüyor. Bazı kaynaklar bunun güneş sistemini temsil ettiğini yazmakta.
Bir başka türbede Cem Sultan’a ait. Osmanlı sarayının en meşhur kaybedenlerinden biri olan şehzade (ki İstanbul alındığında bir veliahtta Bizans tarafındaydı ) burada yatmakta. Çok güzel işlemeleri olan kapısından içeriği girdiğinizde hazneleri toprak dolu olan üç mermer sanduka sizi karşılamakta. Burada da kubbenin ortasında bir karış kadar bir açıklık görülmekte.
Bu türbede pek çini yok. Buna karşın kalem işleri ve cam işçiliği görülmeye değer..
Normalde kapalı olan ama yoğun ısrarlarımız sonucu açtırdığımız diğer türbe Şehzade Mustafa’ya ait.
Hürrem Sultan’ın gazabına uğrayıp bir suikasta kurban giden, tahtın en yakın adayı şehzade yine Hürrem’in oğlu II. (Sarı) Selim tarafından buraya nakledilmiş. Tek kubbeli bir türbe . Türbenin harikulade çinilerle bezeli olduğunu söylemek gerek. İmparatorluğun çinicilik sanatında en iyi olduğu devre ait inanılmaz parçalar ile duvarlar kaplanmış.
Ters istikhamete doğru ilerlediğinizde bu kez Fatih Sultan Mehmet’in annesi ile kimliği tespit edilememiş bir kadının yattığı bir türbeye ulaşıyorsunuz. Nispeten bakımsız ve gösterişsiz bir yapı bu.
Bu türbenin hemen karşısında ve caminin arkasında, etrafı açık ama üstü kapalı bir türbe yer almakta. Burada da kimin yattığı belli değil.
Ardından caminin içerisinde çekim yaptık. Yorgunluğumuz ve benim iki ayağımın da su toplaması nedeniyle minareye sadece Sinan’ı gönderdik. Minareden çevrenin fotoğraflarını çekmek ona kısmet oldu.
Yakınlarda Bursa Osmanlı Evi Müzesi adıyla bir mekan daha var. Burada da eski tarz bir Bursa evi canlandırılmış. Dönem 17. yy olarak seçilmiş. Tahminlere göre II. Murat’ın burada bir köşkü varmış. Muradiye’nin ara sokaklarında da epeyce gezindik.
Son durak olarak bir Bursa klasiğini yaptık. Tophanede Osman Gazi ve Orhan Gazi Türbeleri’ni ziyaret ettikten sonra teraslardan panoramik görüntüler çektik.