Ne geceydi ama…
Hayır, herkesler gibi Flamenko şovuna ya da başka bir şeye gitmedik. Zaten otel öyle bir yerde ki herhangi bir yere gitmek için kullanacağımız yola bile nasıl gidebiliriz gözümde canlandırabilmiş değilim. Neyse ki otel bize taksi ayarlayacak ve ücreti bizim gibi bağımsız gezinecek bir başka çiftle beraber bölüşme imkanımız olacak.
Elbette ki bir alışkanlık olarak tur satın almadık. Ronda ve beyaz köyler diye anılan iki köye daha giden ekstra tur adam başı 80 euro. Bana pahalı gelmişti. Ronda’ya kendimiz gidelim dedim Sevilla ile Ronda arası bir sabah bir de akşam toplam iki sefer var. Gidiş sabahın köründe. Kadiz iyi olur dedim ama onda da hem aktarma var hem de fazla sefer olduğu söylenemez. Portekiz’e, Faro’ya mı geçsek diye bakıyorum. Otobüsler var ama bugün yok. Tur mu alsaydım diye bakıyorum ama turlar adam başı 120 euro.
Yanımdaki LP pdf’lerinin eski versiyonlarının birinde, her ne zaman, ne diye aklımda kaldığını bilemediğim bir yere dek geliyorum. Karmona. (Carmona). Buraya gideceğiz. Güzel bir yere benziyor.
Otelden taksiye atlıyoruz. Otelden Sevilla’ya 20 euro tutuyor yolculuğumuz. Neyse ki bu ikiye bölünecek. Akşamda bizi bıraktığı yerden aynı paraya otele getirecek.
Gerçekten devasa ve oldukça yüksek bir yapı.
Kolomb‘un mezarı burada. Aslında bu da bir muamma. Kolomb Valladolid ‘de ölür. Araştırmak lazım ama ceset bir şekilde Küba’ya gitmiş. Halihazırda mezar üzerinde Dominika Cumhuriyeti de, Küba da hak talep etmekte. Şimdiki tabutun içerisinde topu topu 19 gram kemik olduğu söylenmekte. Bu tabut 1892 ‘de yapılan bu anıtımsı heykelde dört kralın (Kastilya, Aragon, Leon ve Navarra) omuzlarında yükselmektedir. Buraya girip fotoğraf çekmek istediğimizde görevli kadın bizi durdurup bilet almamızı söyledi. Kolomb Efendi için adam başı 6 euro vermemek için kastım ve bir güzel zumlayıp görüntüyü alıverdim.
Çıktık. Yağmur yağmaya başlamış. Islanmayı umursamaksızın dün gidemediğimiz yerlere uğruyoruz. Şaka maka epey ıslanmış olmalıyız. Neyse ki bizi Karmona’ya götürecek otobüslere ulaştıracak tramvaylara biniyoruz. Denetim yok, aslında bilet satan bile yok. Her işinizi makinelerden yapıyorsunuz.
Karmona’ya giden otobüsleri yarım saat kadar bekliyoruz. Sonunda bir saatten az biraz uzun bir sürede Karmona’nın yeni kenti diyebileceğimiz kısımdaki bir meydanda yolculuğumuz bitiyor. İlginç bir yere benziyor. Pazar olduğu için kapalı. Üstüne üstlük öğle vakti bir de. Ama kapalı da olsa çok sayıda dönerci vb var.
Eski kent kısmına göre kiliselerin kulelerine doğru ilerliyoruz. Sevilla’ya nazire yaparcasına, buralara sanki hiç yağmur yağmamış. Gök alabildiğine açık ve mavi. Tek açık dükkan bir Çinlinin işlettiği ıvır zıvırcı.
711 – 1247 arasında Karmuna adıyla bir İslam kenti olmuş bu yerleşim. İsminin kökenini öğrendiğim gerçekten şok oldum diyebilirim. Şehrin adı olan Karmona karr ve harmon isimlerinin birleşimiymiş. Buraya kadar ilgi çekmemekte. Karr şehir harmon ise ortadoğudaki kadim güneş tanrısının adı. Yani Güneş tanrısının şehri denilebilir de Ortadoğu neresi İber yarımadası neresi…
Karşımıza eski kentin giriş kapısı çıkıyor. Burası şehrin alkazarı. Sevilla Kapısından içeri giriyoruz. Sevimli bir şehir. Tabii bunda yerlerin tertemiz olması, köy evlerinin duvarlarının vurulan badana ile kar gibi bembeyaz olmasının etkileri var.
Küçücük bir yerleşim ama çok sayıda albenisi olan kilisesi var. Ama içlerine giriş hemen hemen hepsinde 1 euro. Düşük bir ücret olsa da içlerinde görülesi bir şey yok. O nedenle girmeye dolaşmaya değmez.
Atraksiyon diyebileceğimiz bir şey ise Sevilla kapısının üzerindeki burçlara çıkabilmek. (2 euro) Buraya çıkabilmek için turizm bürosuna girmeniz gerekiyor. Buradan burçlara çıkabilirsiniz. Ben çıktığımda sağlam bir rüzgar vardı ve serseme döndüm bu nedenle.
Dönüş yolunda bir pastaneye girdik. Buranın tatlısı olan “inglese”yi denedik.
Geldiğimiz şekilde Sevilla’ya döndük. Yarın Malaga üzerinden yurda dönüş.