Sabah ilk durağımız Avanostaki çömlekçilerden birisi oldu. Avanos çömlekçiliği ile anılan bir yerleşim. Eski adı Venessa. Deniyor ki, nerede olursanız olun çömlek, kiremit kırıklarını izlediğinizde Avanos’ a varırmışsınız. Kasaba Kızılırmak yakınında bulunması nedeniyle ırmağın biriken killerinden istifade etmeyi bilmiş. Avanos düzenli bir kasaba. Bunun kökeninde ilk halk evlerinin bu yörenin civarında kurulmuş olması yatmakta şeklinde yorumlarda var.
Çömlekçide standart olarak , kilden bir nesneye nasıl ulaşıldığı anlatılmakta. Şunu söylemeli, çömlek ustası işini anlatırken öyle espriler yapıyordu ki anlatılamaz. Ne zamandır bu kadar spontane espriyi dinlememiştim. İşin hoş tarafı bunca laf arasında belden aşağı tek bir latifenin bile geçmemesiydi. Kader, kimi iki lafı bir araya zor getirir ama milyarları götürür, kimi bu adamcağız gibi dilinde on cambazı aynı anda oynatır ama bir sene sonra hatırlanmaz bile.
Neyse ,tanıtımın ardından atelyede üretilen çömlek, çini vb tanıtıma ve satışa sunuluyor. Boyası biten ürün özel bir vernik ile sırlanıyor ve kurumaya bırakılıyor. Olay bundan ibaret ama yetenek ve sabır bu işin olmazsa olmazı. Dükkanda çok kaliteli ürünler mevcut. Özellikle yeşil renk, inanılmaz bir ton ve ışıltı ile eşyaları değişik bir hale sokmuş.
Buradan Zelve yolundaki Paşabağ mevkiine gittik. Burası tekli yada çoklu peri bacalarının bulunduğu bir yer. Durak yerlerinden alışveriş yapılacak dükkanların arasından geçerek peri bacalarına ulaşabiliyorsunuz. Buradaki peri bacaları da kilise vb için kullanılmış. Turizm ve cehalet bu yapıların içerisine çok büyük tahribat vermekte. İnsanlar sanki bir aquaparktaymışçasına hareketlerle peri bacalarına çıkmakta yada inmekte. Çok sayıda yerli yada yabancı isim en yenisi sekizyüz yıllık kalıntıların üzerinde kendini göstermekte.
Adeta sonsuzmuşcasına uzanan bu coğrafyada kafanızı nereye çevirirseniz çevirin, nereye bakarsanız bakın çeşitli milletlerden gelen insan kalabalıklarını görüyorsunuz. Bizse Gürayla eşlerimizi alışveriş ortamlarında bırakıp derinleri ilerledik.
Yörede şarapçılıkta oldukça gelişmiş. Fakat asmaların plaj kumu gibi bir toprağın, hayır kesinlikle toprak değil basbayağı ateş gibi sıcak kumun içinden çıktığına görmesem inanamazdım. Asmaların arasından, tepemizde güneş olanca kızgınlığı ile parlamaktayken kuma bata çıka belirli bir noktaya dek amaçsızca gittik ve geri göndük.
Bizim aylak aylak gezindiğimiz yer ,yani günümüzün Paşabağ zamanının Keşişler Vadisi simonit rahiplerin de mekanı. Bu tarikatta mümkün olduğunca dünya nimetlerinden kendilerini uzak tutan bir grup. Ama grup içerisinde de mantalite dışında bir birliktelik yok gibi. Simonitler Mısırlı bir Hristiyan tarikatının uzantısı.5. yüzyılda buralı Simeon adlı bir rahibin Mısır ’a gitmesi ve oradaki bir rahipten tabiri yerindeyse el almasıyla gelişiyor. Bu tarikatta yüksek yerlere uzanma, çıkma ve gökyüzünden bazı mesajlara ulaşma hevesi var.
İstanbulda da ,boğazın Rumeli yakasında bu rahiplerden birinin yaklaşık otuz sene kadar bir sütunun üzerinde yaşadığı ve sadece şarap içerek yaşadığı biliniyor.
İlginç bir mekanda peri bacalarından birinin içerisinde yer alan jandarma karakolu…
Şimdiki durak bir halıcı. Turla gezmenin bu handikaplarını anlatmaktan ben, dinlemekten sizler bıktınız. Bu dükkanda önce halılarda kullanılan düğümler ve özellikleri anlatıldı. Ardından bir odada iplikleri boyamada kullanılan doğal malzemeler ve bunların kullanımı gösterildi. Türlü bitki yada kökten bilindik renkler üretilmekte. Sadece lacivert ve tonlarının üretilmesinde (indigo) gerekli hammadde yurtdışından gelmekte. İndigo kazanda kaynatılıyor. Kazandayken ipliklerde bir renklenme yok. Ama iplikler kazandaki solüsyonda çıkarılıp havayla tepkimeye girdiğinde kuruma süresine bağlı olarak çeşitli tonlarda renklenme oluyor.
Asıl vurucu kısım üretilmiş halı ve kilimlerin tanıtımı ve dolayısıyla satışındaydı. Gerçekten başından sonuna dek videoya alınması gereken bir gösteriydi. Türk halıcılık ve kilimciliğinin ne denli köklü ve geniş tabanlı bir yapıya sahip olduğunu görebildik. Tanıtılan onca halı türü içerisinde beni en çok etkileyen ipliklerinde hiçbir boya maddesi olmaksızın renklerin koyunların doğal tüy renklerinden elde edildiği bir model etkiledi. Bu tanıtımlarda en güzel unsurların başında şarap, çay vb ikram etmeleri. Çok leziz olan soğuk elma çayına tahmin edeceğiniz gibi hayır demedim.
Bu mekanda uzunca bir zaman geçirdikten sonra öğle yemeği için Selçuklu kervansaraylarının birebir örnek alındığı bir yere gittik. Mekan oldukça ferah ve güzeldi. Yemeklerde lezzet ve görünüm açısından bir gün öncesini aratmadı.
Her kim ki Uçhisar kal’asına çıkmayı düşünür cebine, sırtına ağırlık yüklenmeli, kepçe kulaklı ihtiyarlar ve yirmi okkadan hafifler katiyen salıverilmemelidir. Maazallah hisarın yeli o denli kuvvetlidir ki kişioğlu kendini bir anda önce havada, sonra vadinin bir köşesinde bulur.
Evliye Çelebi tarzı ile Uçhisar ‘ı kısaca özetledim sanıyorum. Sarp bir tepecik geçmişin ilk çağlarından itibaren genelde mezar amaçlı oyulmuş tepesine de bir kale kondurulmuş. Kale oldukça sarp, ele geçmez bir mevkide. Tepedeki rüzgarı tarif etmek çok zor. Gerçi korkuluklar var ama her yerde de olmadığından temkinli olmakta fayda var. Yüksekçe bir yerden gözlemlediğiniz için her yeri iyice görebiliyorsunuz.
Kale çıkışında kuru erik, kayısı gibi çerezler ile sütte pişirilmiş kabak çekirdeği satılmakta. Kabak çekirdeğini aldım, bir fark gördüğümü iddia edemeyeceğim.
Yol boyunca bizi her yerde takip eden ve bulan kesme taşlı binalar ve viraneler burada da bizi buldu.
Günün en önemli durağı Göreme. Çocukluğumda geldiğim Göreme ile bugünün Göreme’si arasında büyük bir uçurum var. Mekanlar arasında yollar yapılmış, iyice turistik hale getirilmiş.
Göreme 4. ila 13. yüzyıl arasında tarihlendirilen bir manastırlar kompleksi. Yüzlerce çeşitli boyutta manastır, kilise ve bunlara ek olarak yemekhane ve basit konaklama mekanlarından oluşmuş. Sayının fazlalığı nedeniyle ya çok planlı gezmelisiniz yada pek çok yeri atlamalısınız. Ama benim önerim girişten sonra , önce sağınızdaki kiliselerden başlamanız gezinize.
Ben burada da aradan çekileceğim. Benim aklımda kalan yarım yamalak bilgi yerine araştırıp bulduklarımı tercih edersiniz sanıyorum J
Girişin hemen solundaki altı yedi katlı kütle rahibeler manastırı. Bu manastırın 1.katındaki yemekhanesi, mutfağı, birkaç odası; 2.katındaki yıkık şapeli gezilebilir durumdadır. 3. katındaki (bir tünelle ulaşılan) kilisesi çapraz kubbeli, dört sütunlu üç apsislidir. Ana apsisteki templona göreme’deki diğer kiliselerde pek rastlanmaz. Kilisede doğrudan kaya üzerine yapılan isa freskinin yanında kırmızı bezemeler görülür. Manastırda katlar arasındaki bağlantı tünellerle sağlanmıştır. Tehlike anında tünelleri kapatmak üzere yeraltı şehirlerinde olduğu gibi “sürgü taşları” kullanılmıştır.
Sağdaki rahipler manastırı’nda ise erozyon nedeniyle katlar arasındaki geçişler kapandığından, sadece giriş katındaki birkaç oda görülebilir.
Aziz Basil Şapeli;
Açık hava müzesi’nin girişindedir. Sütunlarla ayrılan nartekste mezar çukurları bulunmaktadır. Nef enine beşik tonozlu, dikdörtgen planlı ve üç apsislidir. Dikdörtgen nefin sol uzun yüzünde biri büyük, ikisi küçük, üç apsis bulunmaktadır. Kilise 11.yüzyıla tarihlenmektedir.
Ana apsiste isa portresi, ön yüzünde meryem ve çocuk isa, kuzey duvarında at üzerinde aziz theodore, güney duvarında ise yine at üzerinde ejderle savaşan aziz george tasviri, aziz demetrius ve 2 azize tasviri bulunmaktadır.
Elmalı Kilise;
Dokuz kubbeli, dört sütunlu, kapalı yunan haçı planlı, üç apsislidir. Asıl girişi güney yönünden olan kiliseye, kuzeyden açılan bir tünel vasıtasıyla girilebilmektedir. Elmalı kilise’nin ilk süslemeleri aziz basil ve azize barbara kiliseleri’nde olduğu gibi doğrudan duvara kırmızı boya ile yapılan haç ve geometrik motiflerdir. Kilise 11.yüzyılın ortası, 12.yüzyılın başına tarihlenmektedir.
Fresklerde, deesis, doğum, üç müneccimin tapınması, vaftiz, lazarus’un diriltilmesi, başkalaşım, kudüs’e giriş, son akşam yemeği, ihanet, isa golgota yolunda, isa çarmıhta, isa’nın gömülmesi, isa’nın cehenneme inişi, kadınlar boş mezar başında, isa’nın göğe çıkışı ve aziz tasvirleri. ayrıca tevrat kaynaklı ibrahim peygamber’in misafirperverliği ve üç yahudi gencin fırında yakılması sahnesi resmedilmiştir.
Aziz Barbara Şapeli;
Elmalı kilise’nin bulunduğu kaya blokunun arkasındadır. Haç planlı, iki sütunlu, batı, kuzey ve güney haç kolları beşik tonozlu, merkezi kubbeli, doğu haç kolu ve doğudaki iki köşe mekânı kubbelidir. Bir ana, iki yan apsisi bulunmaktadır. Motifler kırmızı boya ile doğrudan kaya üzerine çizilmiştir. Duvarlarda ve kubbede zengin geometrik motifler, mitolojik hayvanlar ve askerî semboller bulunmaktadır. Ayrıca duvarlarda taş izlenimi veren motifler de yer almaktadır. Kilise 11.yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir.
Ana apsiste isa pantokrator; kuzey haç kolunda at üzerinde ejderle savaşan aziz george ve aziz theodore; batı haç kolunda ise azize barbara tasviri bulunmaktadır.
Yılanlı kilise (Aziz Onuphrius Kilisesi);Ana mekân enlemesine dikdörtgen planlı, beşik tonozlu, güneyde mezarların bulunduğu ek mekân ise düz tavanlıdır. Apsisi sol uzun duvara oyulmuş, kilise tamamlanmadan bırakılmıştır. Kilise tonozunun her iki yanında kapadokya’da saygın olan azizlerin tasvirleri bulunmaktadır. Kilise 11.yüzyıla tarihlenmektedir. Girişin tüm karşısında sol elinde incil tutan isa ve yanında kilisenin banisi, tonozun doğusunda aziz onesimus, ejderle savaşan aziz george ve aziz theodore, gerçek haçı tutan helena ve oğlu konstantin; tonozun batısında çıplak, uzun saçlı ve önünde palmiye ağacı bulunan aziz onuphrius, yanında takdis pozisyonunda aziz thomas ve elinde bir kitapla aziz basil bulunur.
Ayrıca bu kilisenin yanında mutfak, yemekhane ve depo olarak kullanılan bir kısmada geçilmekte. Tandır benzeri bir ocak kullanılmış.
Karanlık Kilise;
isminin kaynağı narteks kısmındaki küçük bir pencereden çok az ışık almasından dolayıdır. Bu sebeple fresklerdeki renkler oldukça canlıdır. Kilise haç planlı, haç kolları çapraz tonozlu merkezi kubbeli, dört sütunlu, üç apsislidir.
Kilise ve narteks incil ve isa siklusunu içeren zengin süslemelere sahiptir. Ayrıca tevrat kaynaklı sahneler de resmedilmiştir. kilise, 11.yüzyıl sonu 12.yüzyıl başına tarihlenmektedir. Bunlarda deesis, müjde, beytüllahim’e yolculuk, doğum, üç müneccimin tapınması, vaftiz, lazarus’un diriltilmesi, başkalaşım, kudüs’e giriş, son akşam yemeği, ihanet, isa çarmıhta, isa’nın cehenneme inişi, kadınlar boş mezar başında, havarilerin takdisi ve görevlendirilmesi, isa’nın göğe çıkışı, ibrahim peygamber’in misafirperverliği, üç yahudi gencin yakılması ve aziz tasvirleri.
Fresklerde, templonlu apsiste deesis, bunun altında madalyonlar içinde kilise babaları, (gregory, basil, john chrysostom), kuzey haç kolunun güney duvarında at üzerinde aziz george; karşısında aziz theodore, azize catherine ve diğer aziz tasvirleri görülebilir.
Çarıklı Kilise;
kilise adını isa’nın göğe yükseliş sahnesinin altında bulunan ayak izlerinden almaktadır. kilise 12.yüzyıl sonu, 13.yüzyıl başına tarihlenmektedir. İki sütunlu (diğer sütunlar duvar köşelerinde paye şeklindedir), çapraz tonozlu, üç apsisli ve dört kubbelidir. Sahnelerde isa’nın hayatını konu alan siklus, ibrahim peygamber’in misafirperverliğini gösteren tevrat sahnesi, aziz ve bani tasvirleri iyi muhafaza edilmiştir. Elmalı ve karanlık kilise’ye benzemekle beraber, isa’nın çarmıha gerilişi ve çarmıhtan alınış sahneleri kilisenin farklı özelliğidir. Figürler genelde büyük ve uzundur. Ana kubbenin ortasında pantokrator isa, madalyonlarda melek büstleri bulunmaktadır. Ayrıca ana apsiste deesis, kuzey apsiste meryem ve çocuk isa, güney apsiste ise melek Mikail tasviri yer alır.
Fresklerde, doğum, üç müneccimin tapınması, vaftiz, lazarus’un diriltilmesi, başkalaşım, kudüs’e giriş, ihanet, kadınlar boş mezar başında, isa’nın göğe çıkışı ve aziz tasvirleri görülür.
10.yüzyılın başlarına tarihlenen eski kilise, bugün yeni kilisenin giriş mekânı şeklinde ise de orijinalde tek nefli, beşik tonozlu bir yapıdır. Doğusuna yeni kilisenin eklenmesi sırasında apsisi tamamen yıkılmıştır. Sahneler tonoz yüzeyine ve duvarların üst bölümüne yerleştirilmiştir. İsa’nın hayatını kapsayan siklus tonozda panellere ayrılmış olup, sahneler sağ kanatta başlayıp sol kanata doğru takip etmektedir.
Bu sahnelerde, tonozun ortasında aziz tasvirleri, sağ kanadında üst panelde müjde, ziyaret, bakireliğin ispatı, beytüllahim’e yolculuk, doğum, sol kanattaki üst panelde üç müneccimin tapınması, masum çocukların katliamı, mısır’a kaçış, İsa’nın mabede takdimi, zekeriya’nın öldürülmesi, sağ kanattaki orta panelde elizabeth’in takip edilmesi, vaftizci yahya’nın görevlendirilmesi, vaftizci yahya’nın kehanetleri, isa’nın vaftizci yahya ile buluşması, vaftiz, kana düğünü; sol kanattaki orta panelde şarap mucizesi, ekmeklerin ve balıkların çoğaltılması, havarilerin görevlendirilmesi, kör adamın iyileştirilmesi, lazarus’un diriltilmesi; sağ kanattaki alt panelde kudüs’e giriş, son akşam yemeği, ihanet, isa platus önünde, sol kanattaki alt panelde isa golgota yolunda, isa çarmıhta, isa’nın çarmıhtan indirilmesi, isa’nın gömülmesi, kadınlar boş mezar başında, isa’nın cehenneme inişi, isa’nın göğe çıkışı. bu panelin altında aziz tasvirleri; girişin üstünde ise başkalaşım sahnesi yer almaktadır.
Kiliseleri gezerken yağmura yakalandık. Yağış kuvvetli değildi ama arada sırada çeşitli yerlere düşen yıldırımları seyretmek keyifliydi.
Gece grup olarak Türk gecesine katıldık. Mahşeri bir kalabalık. Genelde Japon, Koreli ve Avrupalı turistler ile hıncahınç dolu mekanda ilkin üç Mevlevi kılıklı adam Yusuf İslam’ın iyice meşhur ettiği ilahi eşliğinde ayine başladılar. Yazık. İnsanlara bu ayindeki el ve kol hareketlerinin, dönüşlerin anlamları anlatılsaydı. Kafalardaki kavuğun mezar taşı anlamına geldiği belirtilseydi.
Gece boyu çeşitli yörelerden oyunlar sergilendi .Özellikle Kafkas dansları çok başarılıydı. Türk gecelerinin olmazsa olmazı dansöz elbette vardı.