Son sabah yine erken kalkıp Ürgüp sokaklarını arşınlayacağız diye odalarımıza çekilip yine bir şey yapmaksızın, kahvaltıyı müteakiben Hacı Bektaş’a gitmek üzere otobüslere bindik.
Yolda çeşitli peri bacası oluşumlarının olduğu yerlerde fotoğraf molaları verdik. Halk pek çok peri bacasını adlandırmış.
Kızılırmak’ın eşliğinde yine kimi zaman vahşi bir tabiatla kol kola bir şekilde Sulucakarahüyük ’e vardık.
Önce çeşitli saz aşıklarının heykellerinin ve türbelerinin yer aldığı bir tepeliğe çıktık. Rüzgar kuvvetliydi ve epey de hırpaladı bizleri. Ama buradaki en meşhur olay delikli taş. Rivayete göre ancak günahkarların içerisinden geçebileceği bir delik bu. İki üç metrelik bir mağaramsı oyuktan girip insan belinden daha geniş bir delikten çıkmaya çalışıyorsunuz. Delik bir metreden biraz daha yukarıda. Oğlum geçti, eşim kaldı. Bense biraz zorlamayla beraber geçtim. Sanırım günahtan daha çok aşırı yemek yeme problemi burada kendini gösteriyor J
Buradan son durağımız olan, günümüzde Hacı Bektaş Müzesi olarak açık durumda bulunan külliyeye vardık.
Hacı Bektaş Veli ’nin nerede ve ne zaman doğduğu konusunda net bir cevap yok ama çeşitli rivayetler var. Bunların kimisi Anadolu da doğduğu kimisi ise Ahmet Yesevi mensuplarıyla Horasandan hatta Nişapurdan geldiği yönünde.
Kardeşiyle Sivas, Kırşehir gibi şehirlerde dolaşır sonunda günümüzde Hacı Bektaş olarak anılan Sulucakarahüyük ’e yerleşir.
Çok güzel öğütleri var. Selçuklu’nun dengesi bozulan yönetim mekanizmasına karşı duran topluluklara da, Moğol yönetimi karşısında inleyen kitlelere de ruhani bir şifa vermiştir. Türklüğün Anadolu da köklü bir şekilde yerleşmesinin temelindeki isimlerin başında gelir. Şairdir ve dönemindeki pek çok ermiş ozan gibi Türkçe’nin de yaşamasını sağlamıştır. Unutulmamalı ki bir yanda düzenli bir kilise yaşantısına sahip Bizanslı papazlar, diğer yanda dindaşınız , köklü bir kültüre sahip Araplar. Göçebe yada yarı yerleşik, savaşçı bir ulusun bunların arasında, bunları da kat be kat aşarak kendi kültürünü kurup yüceltmesi bu insanların eseri. Allah cümlesinden razı olsun.
İkinci avlu olan Dergah Avlusu’ nda sağ tarafta ağzından su fışkırtan bir aslanın daha olduğu bir çeşmeyi görüyoruz. Komplo teorisyenlerimiz daha yeni yeni uyanıp bu aslanları masonluğa bağlıyorlar. Daha neler göreceğiz bakalım. Halbuki aslan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kızı tarafından Mısır’dan hediye olarak gönderilmiş. Sıradan halkımız ise bu iki çeşmeden de akan suyu kutsal, mübarek kabul edip bidonlara dolduruyorlar. Zaten çevre dükkanlara hatıra eşya almak için uğrarsanız pek çok bidonun satıldığını da gözlemleyebilirsiniz.
Tam çeşmenin önünde bir mezar var. Var diyorum ama göremeyeceksiniz. Hikayesi hoş. Erenlerden biri insanlar her zaman üzerimden geçsin diye mezarını yolun üzerine zeminin altına yaptırmış. Sağdaki ilk kapıdan girerseniz mutfağa çıkan yola giriyorsunuz. Hemen sağınızda bir sanduka var. Üşenmeden sordum, ocak dedesinin türbesi imiş. Burada kullanılan kazanları, mutfak alet edevatını görmeniz mümkün.
Bir sonraki kapı cami kısmına açılıyor. Bir ben girdim. Pek bir özelliği olduğu söylenemez, yakın zamanlarda restorasyondan geçmiş demem sanırım yeterli olacaktır.
Karşıda ise dervişlerin, erenlerin ve dedelerin kaldığı odalar günümüzde yine bu kişilerce kullanılan eşyaların sergilenmesi için geziye açık durumda. Burayı da hızlıca turladım.
Bir kapıdan daha geçiyorsunuz. Tam karşınızda Hacı Bektaş ve başka erenlerin türbelerinin olduğu yapı bulunmakta. Sağınızda ise Bektaşiliği bir tarikat haline getiren Balım Sultan Türbesi var. Türbe kümbet tekniğiyle inşa edilmiş. Türbede bir de iki üç karış uzunlukta birde çocuk sandukası var.
Balım Sultan yukarıda da belirttiğim gibi düşünceyi tarikat haline getirmiş ve yayılmasını sağlamış. Bektaşiliğin günümüzde bile Arnavutluk’a dek ulaşmış olması onun eseri. Osmanlı devrinde Budapeşte ’de yapılan Gül Baba Türbesi de bir başka Bektaşi türbesi. Balım Sultan’ın Sırp asıllı olduğu ve Fatih ’in Sırbistan seferi sırasında daha çocukken Anadolu’ya getirildiği şeklinde bir söylentide var. Tarihin her sayfasında Türklüğün içine sızdırılmaya çalışılan devşirme kafası bunun çıktığı nokta. Bizlerin karnı tok ama hala bunlara kanan gariplerinde olduğu aşikar. Özellikle Şah İsmail ‘in Anadolu ‘yu karıştırıp yandaş toplamaya çalıştığı dönemlerde Osmanlı ‘ya desteği imparatorluğun parçalanmasını en azından güçsüz düşmesini engellemiş.
Buradan çıkıp Hacı Bektaş Veli ’nin türbesinin olduğu yapıya giriyoruz. Yapı bir taç kapılı girişe sahip ve girişin sağında bir çilehane var. Yolunuza devam ederseniz kubbeli bir kısma (harim) ulaşıyorsunuz. Solunuzda bir setin üzerinde ve hizanızda pek çok sanduka var. Bunlar çeşitli erenlere aitmiş. Sağda ise küçük bir odada Hacı Bektaş Veli’ye ait sanduka var. Sade bir odacık.
Bir köşeye çekilip insanları seyrettim. Türbe ziyaretlerinin bilindik halleri değişik versiyonları ile burada da karşıma çıktı.
Ailem ve Güray’lar turna semahını izlemeye gitti. Bende boşluktan istifade edip yapıyı dışarıdan gezmeye koyuldum. Türbelerin arkasındaki mezarlık olan açık alanlar ağaçlandırılmakta. İlginç bir şey göremedim.