Dört beş günlük bir tur içindeyseniz bir başka seçenekte İskenderiye. Fakat günümüz İskenderiyesi İzmirin epeyce bir geri kalmışı. Meşhur İskenderiye Kütüphanesi fazlaca modern bir üslupla yeniden inşa edilmiş. Osmanlı kalesi ve Romalılar döneminden kalan epeyce bir şey de var. Bununla beraber hızlıca bir hareket ve zamanı hesaplıca kullanarak sağlam bir gezi yapılabilir.
İskenderiye yolunda Wadi Natrun denilen Natrun Vadisinde hristiyanlığın ilk dönemlerinden kalan birkaç manastırdan oluşan bir kompleks var.
En az bir gün Kahirenin sokaklarında gezmeye dolayısıyla kaybolmaya ayrılmalı. Google earthden bakıldığında şehrin çok büyük olduğunu ve çok sayıda tarihi eser olduğunu görüyorsunuz. Handikabınız bu mekanlar arasında da epeyce bir mesafenin olması.
Yakıtın ucuzluğu nedeniyle trafik tam bir keşmekeş. Sokaklar çöpten geçilmiyor. Kalabalıktan söz etmeye bile gerek yok sanırım. Bu kadar insan nerede kalıyor sorusunun cevabı belli. Sefaletin çeşitli aşamalarında her nereyi bulabiliyorlarsa. Dikkatinizi çok sayıda evin sıvasının bile olmaması çekecek. Bunun nedeni parasızlık. Aynı durumun sonuçlarından birisi de yapıların çatılarının dahi olmaması. Bu genelde camları bile olmayan tuğla evler şehre yeni gelenler, yeni evliler yada geçim sıkıntısında olanlarca tercih edilmekte. Bu sınır aylık 400 Mısır Paundunun altındaki kazanca sahip kişileri kapsamakta.
Bir de ölüler şehri kavramı var. Şehir Memluk dönemi ve eskisinden kalma mezarlıklara sahip. Bu mezarlıklar geleneklere göre genelde ev şeklinde inşa edilmiş. Zamanla dışarıdan göç alan şehirde göçmenler ikamet sorununu bu yapılarda kalarak çözmüş. Mezarların sahipleri ise atalarının mezarlarının bakımını yapıldığı düşüncesiyle kalanlara itiraz etmiyorlar. Bu çılgınca kavramı yaşayan kişi sayısı için iki milyon kişi kadar bir sayı dile getirilmekte.
Şehirde çok sayıda çarşı var. Bunların en meşhuru El Halili. Kısmen açık kısmen kapalı büyükçe bir alanı kaplamakta. Kapalı kısım daha küçük. Akla gelebilecek her türlü ıvır zıvır mevcut. Dansöz kıyafetleri, çoğunluğu aslında muz kabuğundan yapılmış sahte papirüsler, tespihler, şallar her yerde mevcut. Gümüş eşyada oldukça çok ve el emeği ile yapılanlar takdir edersiniz ki pahalıca.
Her ne yaparsanız yapın ama burada ve diğer çarşılarda iki şeyi unutmayın. İlki pazarlıkta sınır yok. Her hangi bir mal %50 ile %90 arasında indirime uğrayabilmekte. Diğeri ise her yerde de okuduğunuz gibi Türk olduğunuzu anladığınızda Hasan Şaş yavaş yavaş diyen Mısırlılar. Nedeni bilinmez ama Arapların böyle bir takıntısı oluşmuş.
Çarşıda meşhur bir kahve var. Mehmet Akif de cumhuriyet rejimiyle yıldızı barışmayınca bu şehre geçmiş ve genelde bu kahvede vakit geçirip bazı şiirlerini yazmış.
Şehrin bir başka önemli mekanı ise citadel denilen tüm eski şehirlerde karşınıza çıkacak iç kale kısmı. Sitadele giriş 50 Mısır Paundu. Kale öncelikle Haçlı saldırılarına karşı inşa edilmiş. Sonrasında Memluklarin yönetim merkezi, 2. Dünya Savaşında ise İngiliz merkez garnizonu olarak kullanılmış. Kale içerisindeki en önemli yapılardan biri Aya Sofya’ya benzetilmeye çalışılarak otuz küsur yılda inşa edilmiş Kaymaktaşı Camii. Ne Aya Sofya’nın heybeti nede estetiği mevcut. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın da türbesi burada. Oldukça loş bir yapı.
Kalede En-Nasır camii adlı bir cami daha mevcut. Bu camide daha ziyade Türkmen izleri taşımakta. Günümüz halkı pek bilemese de tıpkı İran gibi yaklaşık 1000 yıllık bir Türk hakimiyeti altında kalmış. 1950 ‘li yıllarda Baas‘ın iktidara gelip hıdivliğin lağv edilmesi ile Türk yönetimi tamamen bitmiş. Tolunoğulları,Akşitler (Ihşidiler de denmekte) Memlukler, Osmanlılar ve Hıdivlik dönemi başta Kahire olmak üzere tüm Mısıra pek çok hatıra bırakmış. Baas yönetimi bu yapıların bir kısmını yıkmış yada yabancı firmalara önce devletleştirerek kiralamış. Arap tipi milliyetçilik ve sosyalizmin uygulaması bu kadar oluyor herhalde. Dini yapılar ise devasa boyutta olduklarından kolaylıkla ortadan kaldırılamamalarından olsa gerek günümüze ulaşabilmişler.
Kale civarında da önemli yapılar var. Biri 1362 yapımı Sultan Hasan medresesi. Uzun minareleri ile kendini belli ediyor. Bunun yanı başında er-rıfai camii görülmekte. Burası da hıdiv soyundan gelenlerin mezarlarına ev sahipliği etmekte.
Yine yakınlarda şehirdeki en eski Türk camii olan Tolunoğlu camii bulunmakta. İnşası 876 yılında bitmiş bu yapının en hoş özelliği minaresinin dışarıdan sarmal bir merdivenle çıkarılabilir olması.
Kahire de diğer dinler içinde yer var. Şehrin mısr-ül kadim bölgesinde yer alan eski roma kalesi pek çok kiliseye ev sahipliği etmekte. Bu kiliselerin neredeyse tamamı anladığım kadarıyla şehrin en eski kilisesi olduklarını iddaa etmekte. En ilginç olan unsur Kopt Müzesi.Bizlerin Kıpti dediği halk bunlar. Giriş 50 Mısır Paundu. Öğrenci olduğunuzu kanıtlayabilirseniz bunun yarısına girebiliyorsunuz. Koptlar hristiyan. Dolayısıyla hristiyanlık ve kendi öz kültürlerinin kesişimi ve etkileşiminden kaynaklanan türlü nesneyi görebiliyorsunuz.
Şehrin modern kısımlarında gezebilmek için Nil kıyısında dolaşmak gerekiyor.Zemalek yukarıda da belirtiğim gibi zengin bir semt. Dolayısıyla binalar modern ve bakımlı. Beni çekebilecek tek şey burada Kahire Kulesi olabilir. Şehri ve piramitleri tepeden görmek için ideal. Ama şehrin pisliği ve monoton renk hakimiyeti pekte kaliteli fotoğraf çekilemeyeceği şekline bir kanı uyandırmakta bende.
Birde burada nilometre var. Tarihi olarak nehrin yüksekliğinin ölçüldüğü bir yapı olarak kullanılmış . İslam döneminde ise halifelerin yaşadığı söyleniyor.
Son durak ise batı kıyısında yer alan büyük parklar ve hayvanat bahçesi.