Şehir merkezine geçip Hava Mahal’in fotoğraflarını alıyoruz. Onlarca pencereden oluşan facadesiyle oldukça meşhur bir yapı burası. Ama içinde bir şey yok. Raja, haremindeki kadınların dışarıyı, dışarıdan görünmeden doya sıya izleyebilmesi için bu tip bir bina inşa ettirmiş. Ama ışık yumuşak olduğu için pembemsi sathın renkleri oldukça hoş bu saatte.
İlk durak Amer Fort. Eski başkentte denilebilir. Aslında bu kale için pek çok şey söylenebilir. Saray kısmının olduğu eski kısım neyse de etraftaki her tepeyi birbirine bağlayan, göz alabildiğince uzanan surların uzunluğunu anlatmak zor.
Fillerle de kaleye çıkılıyorsa da hayvan hakları örgütleri buna şiddetle karşı çıkmakta. Bizde araçla çıkmayı tercih ettik.
İlk girişte bilet alıyorsunuz. Burada büyükçe bir avlu var. Epeyce büyük. Ardından merdivenlerden çıkarak ikinci avluya geçiliyor. Burada Divan-ı aam denilen karşılama salonu var. Manzarası iyi dolayısıyla da ana baba günü burası. Pencerelerden kaleye ve saraya su sağlayan gölü, etrafındaki bahçeleri ve sürekli olarak yolcu taşıyan filleri görebiliyorsunuz.
Hemen yanında ise Şiş Mahal denilen aynalı bölüm var. Burası da rajaların zenginliğinin bir göstergesi adeta. Bununla beraber onlarca odanın hemen hemen hepsi boş. Issız kısımlarda otantik kıyafetli temizlikçi kadınlar para karşılığı fotoğraf çektirmenin peşindeler. Güvenlikçiler ise girişinin yasak olduğunu iddia ettikleri yerlere sizin geçişinizi sağladıktan sonra para talep ediyorlar. Buna karşın, sıcağa, neme, insanlara karşın Hindistan gezisinin en olmazsa olmaz yerlerinden birisiydi burası.
Delhi’ye ulaşıp otele geçiyoruz. Verilen en uyduruk otel buydu sanırım. Son gün olduğu için bir yere tıkıldık.
Çandii Çovk isimli açık pazarın ününü çok duydum. Hintli arkadaşlar ise belanın bin bir türünün burada istemesem de beni bulacağından bahsettiklerinden olsa gerek gitmek istiyorum.
Bir tuk tuk buluyoruz. Adam aracı yana çekip bizi şuraya buraya götüreyim diyor, sonunda biz gerek yok deyince para almadan en yakın metro istasyonuna bırakacağını söylüyor. “Bize uyar”, diyoruz.
Hindistan’da metro istasyonları olanca kalabalığına rağmen belki de en güvenli yerlerden. Jeton yerine size hanlardaki çaycıların verdikleri markaların biraz dolguncasını veriyorlar. Neye göre hesaplandığını bilemediğimiz bir şekilde gideceğiniz yeri söylediğinizde sizden farklı fiyatlar talep ediyorlar. Şöyle ki a noktasından b ‘ye yaptığınız yolculuğun bedeli tersi rotada yaptığınız yolculuğun bedelinden fazla olabiliyor – ya da turistiz diye bize hafif biraz geçirdiler- Jetonu okutarak ve sonrasında sıkı bir aramanın ardından metroya ulaşabiliyorsunuz.
Metro çıkışında ise jetonunuzu atarak çıkış kapısını açtırıyorsunuz. Ben ilk seferinde ne yapacağımı anlayamadığımdan kapının üzerinden geçmiştim. O nedenle bir jeton bende kaldı.
Gelelim Çandii Çovk ‘a. Devasa bir açık Pazar. Ne nerede belli olmayan, kendine has dinamiklerle yaşayan bir yer. Tıpkı Fas’taki Fez kenti gibi bir yer. Aradığımızı bulamıyoruz, belki de günün karanlığa bürünmeye başlaması belki de mantaliteden uzak oluşumuz bunun nedeni. Bir – iki saat dolandıktan sonra dönüşe geçiyoruz.
Metrodan otele giden yolda karanlığın etkisiyle yolumuzu kaybediyoruz. – Gündüzde olsa kaybolurduk ama en azından yürürdük- Müslüman bir tuktukçuya denk geliyoruz. 300 rupi diyor. Ayıp diyoruz, olmaz diyoruz ama adama dinletemiyoruz. Sonunda Çinli suratlı bir tuktukçuyu durduruyoruz. Biz bir şey demeden 50 rupi diyor.
Hindistan’da son gece… Sağlam yıprandık. Sağlam eğlendik…