Bugün iki dini kenti gezeceğiz. İlki müslümanlarca mübarek sayılan bir zata ait türbenin olduğu Ajmer diğeriyse dünyadaki tek Brahma Tapınağı’nın olduğu Puşkar (Pushkar)
Cehennemi bir sıcak var. Neme alıştım ama terlemem durmuyor. Bununla beraber su gibi temel ihtiyaç ucuza ve kolaylıkla bulunduğu için artık bazı şeyleri umursamamaya başladık.
Ajmer’e ulaşıyoruz. Burası bir göl kıyısına kurulu pek bir numarası olmayan bir yer. Bu göl de aslında insan yapımı bir göl. Bir raja tarafından yapılmış ardından Babürlüler tarafından etrafı binalarla bezenmiş.
Bizim şoför kendine park için bir yer buldu ve burasının program dışı, özel bir yer olduğunu, bu nedenle park ücretini bizim vermemiz gerektiğini söyledi. “Öyle olsun”, diyerek 100 rupiyi verdik. Bu para önemli bir meblağ gibi görünmese de bu ülkenin standartlarında sağlam bir meblağ.
Şehrin içerisindeki tek düzgün yol diyebileceğimiz asfalt yol üzerinden ilerliyoruz. Bir güruh bizimle omuz omuza akarken karşıdan apayrı bir akıntı geliyor üzerimize üzerimize. Burada müslümanlar bembeyaz entariler içinde, sakallı ve takkeliler. Zaten dergah-ı şerif denen türbeye takkesiz girmek mümkün değil. Bize takke satmak için eski şehrin yıkıntıya dönmüş sur kapılarında başlıyor çocuklar yapışmaya, insani tepkiler vermek laf anlamaları için yeterli değil. Hele iki tanesi var ki… Dayanamayıp, ufak tefek olduklarını, abileri varsa onların yerine abilerini döveceğimi söylüyorum. “Tamam” deyip gidiyorlar çocuklar.
Nihayet türbenin büyük kapısını görebiliyoruz. Görmek bir yere kadar ama ulaşabilmek gayet meşakkatli. Tipler iyice ilginçleşti ve yapışma miktarı arttı bizlere. Osman gider ve türbeye girmeye kalkarsak mutlaka başımıza bir şey geleceğini söylüyor.
Göl tarafına gitmek için geri dönüyoruz. Park ettiğimiz yerden aşağılara uzanıyoruz. İğrençliğin, sefaletin bini bir para. Yolun kenarında lağımdan bir dere akıyor. İçi domuzlarla dolu. Yol üzerinde de görüntüsüne alıştığımız ama halen arasına yayan karışmaya pek cesaret edemediğimiz Hindistan trafiği. Karşımızda ise devasa bir Hindu tapınağı. “Bu dünyada idare et, sabret bir sonrası güzel olacak” zihniyeti devasa tapınaklarla insanların akıllarına kazınıyor. Tıpkı insanı ezen, karanlık kiliseler gibi.
Göl kıyısına kadar yürüyoruz. Yol üzerinde devlet dairesi gibi bir yerin dış duvarlarının dibinde hayatımın en iç sızlatan görüntüleri ile karşılaşıyorum. Yüzlerce insan, aile olarak üzerlerinde sadece branda duvar diplerine sığınmış yaşamaya çalışıyorlar. Uyuyan insanların kaçı ölü kaçı diri… Kaçı yarına çıkacak ya da daha da önemlisi kaçı bunu istiyor… Bilmiyorum. Ajmer beni gerçekten hayal kırıklığına uğrattı. Osman gibi barışçıl biri bile burada çığırından çıktı. Hele dönerken “ağabeylerini getir onları döveyim” dediğim çocuklar en kalıplısından iki “abi” bulup yolumuzu kestiler. Bir tatsızlık çıkmadı. Birbirimizi bol bol kesip yollarımıza devam ettik.
Şimdi sıra Puşkar’da. Burası ülkenin en önemli dini merkezlerinden birisi. Buraya gelip de din değiştiren insanların haddi hesabı yok. Öve öve, anlatıla anlatıla bitmiyor bu şehir. Rivayete göre her yıl bir anlığına Ajmer ve Puşkar arasındaki dağlar altın olurmuş. Şoför bize bu hikayeyi anlatınca içimden, “hayallerle yaşıyor bazı Hintliler” diye geçirdim.
Puşkar öyle kutsal bir kent ki, içerisinde zina yasak, alkollü içki ve sığır eti yasak. Turistlere bile yasak bu. Gerçi kimi şehir dışı otellerin önünden geçerken kısık sesle “soğuk bira” ya da “her türlü masaj” teklifleri gelmiyor değil.
Neyse, harikulade bir otele getirildik. Uçsuz bucaksız bahçesi olan, etrafı yemyeşil ormanlık dağlarla çevrili bir yer. Fazla müşteri yok ama var olanlarda bikinili İngiliz kızlar.
Hemen günlerdir terden, kirden batmış giysilerimi yıkamaya verdim. Parça başı 25 rupi. İnsanlığa dönüş için söz konusu dahi olamayacak kadar düşük bir meblağ.
Yoldan ilerleyerek Puşkar merkezine gidiyoruz. Daha önceden demiştim. Dünyada tek bir Brahma tapınağı var. Hinduizm orijinalinde bilinenin aksine tek tanrılı bir din ve tanrısı Brahma. Diğer tüm tanrılar Brahmanın yansımaları yada bu yansımalarla olan birlikteliklerinin türevleri vesaire…
Arkamızdan onlarca deve arabası gelip bizi geçiyor. Çok eski çağlardan gelmiş gibiler. Onlar bize, bizse onlara garipseyerek bakıyoruz. Arada küçük otellerin önlerindeki arkadaşlar şehrin yasaklarını delebileceğimizi fısıldıyorlar.
Türlü türlü tapınak adım başı bizi karşılıyor. Neredeyse her bir Hint tarikatının tapınağı var burada. Aynı zamanda, burada da bir zamanlar güzel olan günümüzde ise alt katlarındaki dükkanlar olmasa çoktan yıkılacak çok sayıda bina göze çarpıyor.
Turistler her yerde. İspanyollar ve İsrailliler. Sorulduğunda erkekler uyuşturucu, kızlar ise seks için buradalar deniyor. Göle ulaşıyoruz. Ghatlardan gidebileceğimiz en uç noktaya dek ilerliyor ve yıkanarak arınan insanları izliyoruz. Fotoğraf çekmek yasak deniyor. Burası Varanasi’den farklı olarak ölülerin suya bırakılmadığı bir yer. Bunun nedeni burasının bir göl olmamasında saklı olmalı. Gölde yıkanan insanların yüzündeki mutluluğu tarif etmek imkansız gibi. Buna karşın bizlere bu suda da yıkanmak önerilmiyor.
Brahma tapınağına ulaşıyoruz. Ayakkabılar çıkacak ve fotoğraf çekilmeyecek. Bunları ezberledim. Ama bugün çok özel bir ayin olduğu için yabancıların alınmadığı söylenerek engelleniyoruz. Başlangıçta bunun da turistleri yolmak için bir yöntem olduğunu tahmin ediyorum. Öyle ki dilencilikte Hintliler çığır açmış. Anneler gelip para istemediklerini, çocukları için süt yada pirinç almamızı istediklerini söylüyorlar. Düşünce olarak hoş ama alınan pirinç ya da süt normalin kat be kat üzerinde bir fiyatla bize satılıyor ve sonrasında da satıcıya iade ediliyor. Bir de kadife çiçeği olayı var. Hediyeymiş gibi elinize tutuşturmaya çalışıyorlar. Yanlışlıkla alırsanız yandınız, çiçeği aldığınız için 50 rupiden 5000 rupiye dek fahiş fiyatlar talep ediyorlar. Biz Müslüman olduğumuzu söyleyerek çiçekçileri bertaraf edebildik. Gerçi en sonunda bir çiçekçi bu çiçeklerin her sabah Ajmer’deki dergahta imamlarca dua okunarak kutsandığını söyledi. Başka türlü Müslüman olduğumuzu söyleyince üstelemedi gitti yoluna.
Bir de uğurlu para olayı var. 10 rupi olan bir ürün var. Adamlar bunu 11 rupiden size satacak. Kimi ipini koparan tip 100 rupiye sattığını 101 yerine 111 ‘den satmaya çalışıyor. Bu 1 rupilik fark, tek sayı bize uğur getirecekmiş. Ben 51 rupi yerine 49 ödesem dedim adam hemen sepetledi bizi etrafından.
Neyse, tapınağa girmek için üsteleyince bize karşı tepki de artıverdi. Normalde sessiz, sakin daha doğrusu sinik olan Hintliler epeyce diklendiler. Muhtemelen aza karşı çok olmanın verdiği avantaj kendilerine güveni de getirdi. Ben makinamı bahane ediyorlar diyerek makineyi bırakacak yer arıyorum. Temiz yüzlü bir genç makinayı bıraksam bile tapınağa giremeyeceğimizden bahsediyor. Çok özel bir bilmem bir şey ayini varmış.
Demin bize atar yapan insanlar sanki hiçbir şey olmamış gibiler şu an. Burada hayat böyle yaşanıyor. Gölün etrafında turlayıp yasakları delip fotoğraf çekiyoruz.
Otelin restoranı iyi. Yerel yemekler ile karnımızı doyuruyoruz. Kaşmir pilavının içindeki kızarmış papaya var. Güzel de Kaşmir’de papaya ne arar…