Herkesin hayal ettiği bir yerler vardır.
Çocukken babam gerçek bilgiyi aramam gerektiğini söylerdi. Bilgi elimin altında olmazdı. Her nerede olursa olsun ulaşılan bilgi gerçek olsa bile bir soru daha çıkardı. Gerçek kimin gerçeği idi. Bu nedenle bir olgunun tüm taraflarının bakışından kaynaklara bakmak gerekirdi. Misal olarak Napolyon ‘u ilk yenen ama tarihin kısacık bahsettiği – yada hiç bahsetmediği – bir adamdan bahsetmişti. Cezzar Ahmet Paşa
İsrail ‘in otobüs sistemi alışana kadar kaotik gelse de tren sistemi gerçekten harika. Kimseyle muhatap olmaksızın biletinizi kredi kartı ile alır, yerinize kurulup adeta bir morg soğukluğundaki kompartımanınızdan dışarıyı seyredip gideceğiniz yere ulaşırsınız.(41,5 şekel) Genelleme yapmak ne kadar doğrudur bilinmez ama trenlerde denetim yok. Sanırım gerekte yok. Asker vb ile dolu araçlar. Genelde çocuk yaşta, ellerinde tüfekler ve boş bakışlarla duruyorlar. Kimileri sallana sallana mezmurları okurken kimileri ise uyukluyor. Dünyayı sallayan bir ordudan çok İsraillilerin dediği gibi genç ve işsiz nüfusu uzun süre ekonomi dışında tutmak için amaçlanmış bir sistemin parçaları gibiler.
İki saat kadar bir zaman geçince Akka’nın şehir dışındaki tren istasyonunda iniyoruz. Otobüs durağındaki askerlere Akka’ya giden araçların nereden kalktığını soruyorum. İsrail gezisinde bir kez bile asker kitlenin gerek kadın gerekse erkek olarak “biliyorum” diye bir cevap verdiğine denk gelmedim. Çaresiz bir taksiyi çevirip şehir merkezine dek kuzu kuzu gidiyoruz. (25 şekel)
Eski kent yada sur içi diyebileceğimiz kısma arabalar giremiyor. Girişin solundaki binada kimse yok. Serin ve loş bahçe ise oldukça ölgün. Dış surlar onarılmaya çalışılıyor. Boğucu bir sıcakta şehri keşfetmeye çalışıyoruz. Kültürler iç içe geçmiş. Kenarlarda duran güllelerden avcum kadar olanı kaldırmanın verdiği gazla daha büyük olana yöneliyorsam da tüm denemelerim başarısızlıkla sonuçlanıyor.
Türk çarşısı ile şehrin pazar kısmına giriş yapmış olduk. Ardından şehrin en yaşayan kısmı olan Pazar kısmına geçiyoruz. Envai türlü tatlı, şekerleme ve kahve. İlgimizi çeken turuncu renkli künefe ile başlıyoruz. Tadı güzel ama şerbeti az. Biraz ötede mükemmel İngilizce konuşan bir adamdan kahve alıyoruz. Türlü türlü kahve var. Türk olmanın avantajlarını yaşıyoruz. Karşı dükkanda da Kudüs hurmaları yığılmış. Bir kilo alıyoruz. (25 şekel). Böyle bir tat yok. Satıcı Türkiye’ ye defalarca gittiğinden bahsediyor. Akka’ya Türklerin gelmemesinin nedenini soruyor. Bir şey diyemiyorum. Başka bir tatlıca dükkanında bardak bardak limonata içerken buluyoruz kendimizi. Akka halkı ağırlıklı olarak Müslüman ve Türklere oldukça sıcak davranıyorlar.
Bir saat kulesine ulaşıyoruz. Eski, Osmanlı döneminin belediyesinin giriş kapısının üzerinde saat hala duruyor. Ay yıldızlara dokunulmamış. Sanki, “isteyen gelir istemeyen gelmez, ben burada yüzlerce yıllık Türk varlığını kanıtlamak için ayaktayım” diyor.
Akka şehri İsrail ‘in Lonely Planet rehberinde de dediği gibi en görülmesi gereken şehri olarak aklımızda kalıyor.