Bugün son gün. Sallanıyoruz. Yapacak bir şey kalmadı. Olsa da çoktan eledim çünkü sıcak öyle böyle değil.
Gene de çıkıyoruz. Yıldız’ı Labi Havz ‘da bırakıp biz baba oğul Tak-i Zargaron’a gidip bir şeyler alıyoruz. Dün bana yardımcı olan bayan polislerle de vedalaşıp tekrar Labi Havz’a dönüyoruz. Yıldızla buluşup öğle yemeğini halletmek üzere bizim kadınların dükkana gidiyoruz. Bizi tekrar görmek hoşlarına gidiyor.
Yemek yedikten sonra para bozduracak yer soruyorum. Genç olanı gitmiş yaşlıca annesi kalmış geride. İşaret dili ile derdimi anlatıyorum. Eliyle “ileride” anlamında bir işaret yapıp “market” diyor. Gidiyorum ama bulamıyorum. Dükkanlar 100 dolar bozamıyor bankalar da uzun bir öğle tatilinde. O kadar da zamanım yok. Kös kös dönerken önce bizimkilere rastlıyorum sonra da yaşlı kadına denk geliyorum. Elimin bileğinden kavrayarak beni yakınlardaki markete sokuyor. Çocuk tezgahın ardında, kuytu bir yerde parayı bozuyor. Verdiği kur iyi. Anladığım kadarıyla Rumi’deki kız iyi geçirmiş bize. Bir 100 dolar daha bozuyorum.
Sallana sallana hostele dönüyoruz. Türk bir bayan gelmiş; hem de bize komşu, Maltepe’den. Gezisinin önemli bir kısmı Kırgızistan’daymış. Sonra kendi imkanları ile gayet maceralı bir şekilde Türkistan üzerinden Özbekistan’a kadar gelmiş. Semerkand konusunda paylaştığı bilgiler can kurtardı, yüz güldürdü. İnsan böyle kişileri görünce gurur duyuyor, mutlu oluyor.
Yandex’ten araç çağırtıyoruz. Gezgin bayan 8 dolara gelmiş otele kadar. Biz cazgırlığımız ile kara geçmişiz. Tren istasyonuna kadar yol bitmiyor adeta. Sonradan Labi Havz civarından buralara iki otobüs hattının işlediğini öğrendim ama riske girmiyorum. Yıllar öncesinin Tiflis koşuşturmacası aklımda.
Tren istasyonunun içi ferah ve serin. Ama bizim tren hangisi bir muamma. Soruyorum ama bizden bir tepki alıyorum. Belirsiz yanıtlar. Neyse ki, trenimizin kalkışına yakın bir zamanda bir hareketlenme oluyor. Elbette ki bir duyuru yok, sıra vb yok.Tam bizim alışık olduğumuz durumlar. Makul bir tipe “Semerkand mı?” diye soruyorum. İşime gelen cevabı alınca da hangi tren olduğunu. Meğerse bizi Semerkand’a taşıyacak tren Efrasiyab’mış.
Bu başka bir alet. Bir kere klima mükemmel çalışıyor. Çantaları bırakacak yerler ve önlerinde onları gözeten görevliler var. İçeride sipariş toplayan başka bir görevli daha. Tertipli elemanlar, düzgün ve temiz üniformalar içinde satış yapıyor ya da siparişleri getiriyorlar. Halbuki geldiğimiz trende bu işleri sivil müteşebbisler yapmaktaydı ve daha da renkli bir görüntü ortaya çıkıyordu.
Tren rahat ama az da olsa sallantı hissediliyor. Bir, iki kez 250 km’yi de aştık.
Semerkand’ın güzel yanı Registan’a dek tren istasyonundan otobüs servislerinin olması. Kolaylıkla da bulup biniyoruz. Ana baba günü. Dahası Semerkand epeyce büyük bir şehir. İlgiyle bakınıyorum. Semerkand’da akrabalarım var. Daha doğrusu varmış. Kırım’dan sürülen Tatarların büyük bir kısmı buralara gönderilmiş. Özbeklerle de anlaşamamışlar hiç. Bizim akrabalar kimdir, kaç kişidir, nerededir bilinmez. Yıllardır bir kontak kurulmadı; onları hatırlayan kimse de yok.
Yol uzun. Epeyce Türk dükkanı da var. Önce Timur’un devasa heykelini görünce geldiğimizi anlıyoruz. Zaten kısa süre sonra da ağaçlıkların arasında Timurluların baş yapıtı olan Registan’ı da görüyoruz. Hemen köşede bizi indiriyorlar.
Epeyce kalabalık. Şehrin kalbi olduğunu bağıra bağıra haykıran bir mekan. “Seninle özel olarak ilgileneceğiz” diyerek yanından geçip oteli bulmaya çalışıyoruz.
Otel eski bir binadan bozma. Registan’ın arkasında kalan bir yer. Hayal kırıklığı. Bize söylenen hiç bir şey yok. Sadece internet var ve bununla da yetinmek zorundayız. Odaya eşyalarımızı bırakarak önce otelcinin önerdiği “Milli Taamlar” restoranına gidiyoruz. Güzel bir yer. Yemekler de iyi. Gelip gidecek bir yer bulmuş olduk.
Dönüşte su vb almaya dolanıyoruz. Açık bir market var ama kar maksimizasyonu konusunda aşmış bir yer. Çikolatalar bile dışarıda. Acımasız Semerkand sıcaklığında çoktan erimiş, akışkan bir hal almış bile. Sularda kapakları olmasa çoktan buharlaşmış olurdu diye düşünüyorum. Gene de alıyoruz. Odada olduğu söylenen ama olmayan buzdolabı niyetine girişteki buzdolabına yerleştiriyoruz. Ertesi gün bu konuda otelci ile kapışacak ve gideriz restini çekeceğim. Adam ise “gidersen git, üç günde paran hesabında olacak” diyecek. Gideceğim de nereye gideceğim.