Anamur’dan çıkıyoruz. Geçen seferki yoldan daha da dolambaçlı bir yoldayız. Yol üzerinde, deniz kenarında büyükçe bir antik kent gördüm ama adını bilemiyorum, bir de yol üzerinde bir yerde mola verdik. Güzel, nezih bir tesis ama yol pekte tercih edilebilecek bir yol değil ki mekan çok iş yapsın.
Silifke terminalde inip bizi Kızkalesi’nin oraya götüren bir minibüse kapağı atıyoruz. Güzel sahilleri aşıp yarım saatte Kızkalesi’nin oraya ulaşıyoruz. Eşyaları bırakıp denize keşif için iniyoruz.
Kumsal güzel. Su da bir o kadar güzel ama yer gök Suriyeli dolu. Ülkesi savaşta olan sivil insanların kaçmasını anlıyorum ama bir ülkenin yerli halkını umursamaksızın rahatsız edercesine eğlenebilmeleri anlaşılır gibi değil.
İleride yer alan Kızkalesi kolaylıkla yüzülüp erişilebilir gibi görünmesine rağmen yüzülmesinin ters akıntılar nedeniyle çok zor olduğundan bahsediliyor. Kadifemsi kuma basmak, açıktan gelen dev dalgalara atılmak varken başka bir şey yapası gelmiyor insanın.
1199 ‘da Bizanslıların yaptığı kale Ermenilerce Kıbrıs’taki Luzinyanlara satılmış. Burasının da bizim Kızkulesi gibi bir efsanesi var.
Oysa, çok çok zaman önce ailemle buralara gelmiştik. Hayal meyal hatırlanan şeyler gene. Silifke merkezli olarak pek çok yere gidebilirsiniz. Cennet Cehennem Mağaraları, Aya Tekla bunların bazıları… Orman yolundan zar zor gittiğimiz Adamkayalar…
Ayağı kesince yürümek oldukça zor. Su içinde zamanla uyuşuyor ve hissizleşiyor ama ne yerel bir pazar gezebildim ne de merkeze inip kaleye çıkabildim.
Sahilin doğusunda kalan kara kalesi ve arkasındaki Korikos Antik Kenti’ni gezmeyi başka bir zamana erteledim.