Dünkü felaketten sonra bugün ne halt edeceğimizi bilmeksizin yola çıktık. Elbette, bir planımız var. Ama bu planı gerçekleştirebilecek miyiz kısmı bir soru işareti. Paralar kurumuş durumda. Telefon ümitsiz, açılmıyor bile. Neyse ki cana gelen bir şey yok.
Susa meydanına dek yürüyoruz. Modern binaların çevrelediği bir döner kavşağın ötesi medina. Ama medina kısmına girmeden, devletçe işletilen çok katlı bir mağaza var. (Soula Alışveriş Merkezi) Buradan Tunus ile ilgili tüm hediyelikleri vesairi temin edebilirsiniz. Fiyatlar sabit ve üzerinde etiket olduğu için kazık yiyip yemediğiniz gibi bir sorun olmamasının yanı sıra, ödemenizi de kredi kartı ile yapabiliyorsunuz. Böylelikle Tunuslu esnaf ile yüz göz olmadan alış verişinizi yapabilirsiniz.
Buradan şehrin ribatına geçiyoruz. Ribatlar Müslüman devletlerin sınırlarına yada önemli noktalarına koydukları karakol binaları olarak anlamlandırılabilir. Susanın tarihi türlü çalkantılara gebe olduğundan bu ribatta defalarca el değiştirmiş. Arapların inşa ettiği yapı sonrasında Rodos’tan sürülen şövalyelere yuva olmuş. Bizim korsanlar tekrar şövalyeleri buradan da sepetleyip bu toprakları islama kavuşturmuşlar gene.
Az bir paraya yapıya giriliyor. Kalın taşlarla inşa edilmiş yüksek, dış duvarlar iç taraftaki yaşam alanlarını ve orta sağındaki iç avluyu koruyor. Küçük bir kale olan bu yapı uzun süre saldırılara dayanabilecek gibi görünüyor. Burçlardan birine çıkıp şehre bakınıyoruz. Çarşı, şehrin ulu camisi, uzakta ilerideki tepede yer alan ama daha bir heybetli görünen bir diğer ribat kısacası şehre ait her şey buradan görülüyor. Ama işin acı yanı ise şehir tek bir yeşilliğe bile sahip olmayan bir beton denizine dönüşüvermiş Ribattan çıkıp şehrin ulu camiine gidiyoruz. Paralı olduğu yazılı ama girerken “Selamın Aleyküm” dememiz para yerine geçiyor. Tipik bir Arap Camii. Yani Kuzey Afrika’nın genelinde görülen tarzda değil de daha çok Orta Doğudaki camileri andırıyor. Tek bir tane minaresi var ama daha çok kale burcunu andırıyor. Yapı da bir kaleye benzemekte. Arada yapılan saldırılarda savunma amaçlı olarak kullanılmış. Kanımca ribat içindeki cami kısmı en azından kapalı alanları itibariyle ulu caminin kapalı kısmından pekte küçük değil.
Buradan çıkıyoruz. Çarşı, içinde kaybolmanız gereken bir labirent olarak dizayn edilmiş gibi. Neyse ki bölüm bölüm inşa edildiği için elimdeki LP haritası sapıtsa da genel olarak gezebilmemizi sağlıyor güvenle. Tunus bir kapılar şehri. Genelde mavi renge sahip kapılarda değişik süslemeler, dualar kendini göstermekte. Kimi daha zengin evlerde kapı pervazları çinilerle süslü. Kimi evlerde ise cam pervazları yada tahta pencerelerde benzeri süslemeler görülüyor.
Sokakta yürüyorsunuz ummadığınız bir köşede bir Roma sütunu karşınıza çıkıyor. Sürprizlerle dolu bir yer.
Otele taksi ile dönüyoruz. Üç, otuz bir şey tuttu. Yürümeye değmezmiş doğrusu. Hesapta şehir merkezi ile otelin arasında otobüste işliyor ama görmedik böyle bir şey.
Denize gene giremiyoruz ama sahilde, yerliler gibi takılıyoruz. Otelden uzaklaşmaya gelmez. Dün de denize giremedik diye hayıflanıyordum ki olanları biliyorsunuz.