Sabah erkenden kalkıyoruz. Uyandık diyemiyorum, hosteli işleten adam sabaha karşı 6 gibi odaya langırt diye girdi. Nikola Tesla hostelde kapı kilitleme kavramı yok. Adam biz gittik sanmış.
Terminale dek yürüyoruz. Belgrad trenine biletlerimizi aldık ama 1,5 saat yol gideceğimiz tren 2 saate yakın gecikince beklemek zorunda kaldık. Ama sonunda gene Belgrad’a vardık.
Belgrad’daki hostel gelmeden önce tadilata girdiğini ve kabul edersek Otel Moskova’nın karşısındaki başka bir otele bizim için rezervasyon yapacaklarını söylemişti. Ben ödemeyi nasıl yapacağımı sorarken adamlar bunu dert bile etmedi.
Yeni otel epeyce merkezi bir yerde. Çıkıp sola doğru gidip Taş Meydan ve Aziz Marko Kiliseleri’ni aşıp Tesla Müzesi’ne ulaştık. Fakat saat uygun olmadığı için kardeşim bunu gezmeyi ertesi güne bıraktı. Yola devam edip Vraçar Tepesi’ndeki Sava Katedrali’ne ulaştık.
Son gelişimden sonra Putin kişisel olarak iç kubbelerin altınla kaplanabilmesi için 300,000 dolarlık bir para yardımı yapmış. Ayrıca binanın yapımına gazprom sponsor olmuş. Ana kısımda pek bir şey belli olmasa da kriptası vb bitmiş.
Buradan çıkıp yolun kenarındaki pastanelerden birisine giriyoruz. Sırp baklavasını sınıfta bıraktık. Keşke baklava değil de başka bir isim verselerdi. Gerçek baklava ile kıyaslayınca ezildi gitti.
Belgrad’da en sevdiğim yer olduğunu söyleyebileceğim Kaleniç Pazarı’na da girdik. Turşuların kokusu iştah açıcı idi ama yarın uçağa bineceğimiz için cesaret edemedim.
Caddeye ulaşınca Kalemeydan ‘a kadar gittik. Kalemeydan’ın Sava ‘ya bakan taraflarını ve nehir kıyısını temizlemişler. Etrafı iyice açılmış; güzel de olmuş. Kale içinde de epeyce gezinip hayvanat bahçesinin yanından ilerleyip Skadarlia ‘ya ulaştık.
Skadarlia Türk turistlerle dolup taşmakta. İlk geldiğim zamanlara göre de fiyatlar almış başını gitmiş.
Otele dönüp bir şeyler yemek için bir ara çıkıyoruz.