Kırım Tatar kökenli bir Türk olarak internet dünyasında bizlerle ilişkili konuların peşine düşüyorum. Kimisi üzüyor, kimisi güldürüyor. Kimi delirtiyor kimi ise ileriye yönelik olarak umut yeşertiyor.
Ukrayna ordusundaki Kırım Tatarların yeni marşları da bunlardan biri. Boysunmağan bence gayet güzel, akılda kalan ve enerji ve umut dolduran bir eser. Zaten Türkiye’de pek duyulmamasının nedeni de bu olsa gerek. Türklük şuuru aşılayan, bundan gurur duyan her şey iktidarı ve muhalefeti her kesimden nedense tepki alıyor. Bu başka konu ama gireceğiz bu konuya da.
Rastlantı eseri denk geldiğim bir parça. Türkü diyemiyorum. Yır diyebilir miyim emin değilim. Ağıt demek istiyorum. Adı Sin Zaman yani bizim Türkçemizle Sen Zaman… Kimi yerlerde sadece Zaman yada Ah Sin Zaman olarak da geçmekte.
Öncelikle bu şarkı Kazan Tatarlarına ya da civar yörenin Tatarlarına ait ki beni hiç ilgilendirmiyor bu detay. Türklük bir yumruksa Kırım Tatarı, Anadolu Türkü, Gagavuz, Karay, Özbek vb bu yumruğu oluşturan parmaklar, kaslar… Bizi biz yapan ayrılmaması, ayrışmaması, birbirinden kopmaması gereken azalar… Bu nedenle Kazan Tatarı’nın acısı benim acımdır.
Şimdi klibin başında müziksiz kısım var. Asıl konu bu. Bu kısım 1916 ‘da bir Alman esir kampında bir Tatar dedemizce bir fonografa kaydedilmiş. Dolayısıyla ağıdın orijinali bu melodi üzerine kurulmuş ki zaten klipteki sözlerden de biraz farklı. “Yukarlarda Allah var” kısmından sonrasını benim kulak kavrayamadı. Yanlışsam yada devamını çevirebilen varsa yazmasını rica ederim.
Klibin kendisi de güzel olmuş. Parçalar birbirinden kopuk değil. Ağıdın alt yapısını oluşturan acının kökleri kendini net bir şekilde ifade ediyor.
Önce Orijinal sözleri yazalım.
Bizim Türkçemiz ile de aşağı yukarı böyle bir anlama sahip.
Gelelim eleştiriye. Medeniyetin simgesi olarak görülen “batı” bizi neden geçmiş? Bu soru bu klipte aslında daha doğrusu bu olayda saklı. 1916’da savaşın ortasında Alman denilen millet esir aldığı Rus ordusunun bileşenlerini incelemeye, araştırmaya ve kaydetmeye başlamış. Belki etnografik bir çaba belki daha sonra Rusya içerisinde atacağı bir nifak tohumunun oluşturulması hatta belki de her ikisi için. Bilemiyoruz. Ama sonuçta bir çaba ve buna bağlı bir sonuç var.
Artı, bu işi yapan iki dünya savaşını ve milyonlarca insanını kaybeden, işgalde onlarca yıl yaşayan bir devlet. Buna karşın Hans çıkıp da “kim dinleyecek bu plakları?” diye çöpe atmamış, kırmamış. Birikim yüz yılı aştığı halde günümüze gelmiş.
Biz ise bu konuda çok gerilerdeyiz. Atlas Dergisi yıllar önce Anadolu masallarını toplamak için okurlardan masalları istedi. Ben “Seyrekbasan” ile katıldım oluşuma. Ne oldu belirsiz. Bu gazla ben Batı Trakya’da bir şeyler yapabilir miyim diye debelendim ama sonuç yok. Kırım Türkleri Dernekleri de bir şey yapmıyor. Sonsuz bir kültür ırmak gibi akıp gidiyor. Ve bizim efsanelerimiz bize Amerika’dan bir film içinde geldiği zaman ağzı açık şekilde izleyen biz oluyoruz.
Anadolu, Balkanlar, Orta Asya gibi coğrafyaları es geçiyorum; sadece İstanbul’un bile doğa üstü konularda sayfalar dolusu araştırma yazısı çıkabilecekken ortada çok az kaynak var. Aslında kaynak olarak her gün çığ gibi yok oluşa doğru ilerleyen bir sözel anlatım var ama bunlar bir şekilde zaptı rapt altına alınamamış. Kültür Bakanlığı bir şey düşünüyordur diye umuyorum. Düşünsenize Vampir kelimesi bile bir Türkçe kelime olan Upir kelimesinden türemiş. Bu da Obur kelimesinin türevi. Bunu şovenist olarak nitelendirilen bizler değil İngiliz linguistik uzmanları diyor ama o kadar sahipsiz bir kavram ki Türk Kültürü Sırplar sahiplenmekte bu kelimeyi de.
Son olarak şunu demek istiyorum. Sağda solda, çeşitli arşivlerde kim bilir neler var. Arşivlerde kaybolanlar, arşivlere hiç girmeden unutulup gidenler… Biri buna dur ne zaman diyecek.
Cahil bir toplum değiliz. Aptal hele kesinlikle değiliz. Tembelliğe meyilliyiz. En cahil dediğimiz adam bile konu cep telefonu olduğunda kartal kesilip interneti hallaç pamuğu gibi atarak aradığını buluyor. Konu bahis ise hiç ummadığınız insanlar Burundi ligindeki takımlar hakkında konuşabiliyor. Ama bu insanlar bir türlü araştırma gibi konulara yönlendirilemiyor. Belki de zaten böyle insanları yukarıda da zikrettiğim gibi ne iktidar ne yönetim istiyor.
Ah sen zaman… Ne zaman?