P.tesi ise oldukça hareketli bir gündü. İlk durağımız yarımadanın batı kıyısında yer alan Gümüşlük oldu. Bodrum merkezden 3 YTL karşılığı, yarım saat kadar süren bir rahat bir yolculuk ile ulaşılabilmekte. Minibüslerin son durağında bir kilise var. Kilise kapalı bulunmasına rağmen açacak birini bulamadım. Bu kilisenin günümüzde sanat evi olarak kullanılmakta olduğuna dair sanal ağ üzerinde bilgiler var. Neyse, belde oldukça sakin, hatta hiç gelişmemiş olarak da nitelendirilebilir. Ayrıca civar tepeler oldukça kıraç. Denizi ise yer yer kum, yer yer kaset şeridini andıran yosunluklarla kaplı. Kıyı ise kumluk ama oldukça dar. Yörenin en büyük ilginçliği Tavşan Adası denilen adacığa kıyıdan yürüyerek ulaşılabilmesi. Adaya giden ana yol tarihi mendirek kalıntıları üzerinden yapılabilmekte. Derinlik bir metreden daha az. Ama taşlar kaygan ve kesici. Buna dikkat etmek lazım.
Tavşan Adası da oldukça kurak. Üzerinde herhangi bir su kaynağı yok. Adada çok sayıda tavşan mevcut. Bu hayvanlar hayırseverlerin getirdiği besinlerin yanı sıra adanın cılız bitki örtüsünü oluşturan çeşitli çalılardan da istifade etmekte. Gerek yaprakların gerekse yeni kazılmış toprakta açığa çıkmış bitkilerin soğan şeklindeki köklerinin üzerinde görülebilmekte.
Adadaki çalıların üzerleri çaputlar ile kaplanmış. Bunun sebebi olarak da adanın üzerinde bulunan ne idüğü belirsiz kesme taşların bir tapınağa ait olabilme ihtimali yatmakta. Yetkililer çalılara çaput bağlanmaması hususunda bir uyarı levhası diktiyse de pekte dikkate alınmadığı görülmekte.
Adadan açığa baktığınızda, ilerideki bir başka adadaki kale yıkıntısını andıran harabeler zorda olsa seçilebilmekte. Ayrıca sağ çaprazınızda yer alan tepenin zirvesinde bir gözetleme kulesi mevcut.

Sahildeki panodan görüldüğü üzere civarda çok sayıda tarihi alan bulunmakta. Ama bunlar genelde, neye yaradığı belirsiz taşlar yada bir iki taş kulübeden ibaret. Gümüşlük ‘ün balıkçıları meşhur ama pahalılıkları da bir o kadar meşhur.
Bodrum ‘a her yarım saatte bir minibüs var. Ayrıca buradan Kadıkalesi üzerinden Turgutreis beldesine de gidilebilmekte.
Turgutreis ‘e giderken, Gümüşlük ‘ü saran kıraç ve berbat bir yapılaşmaya uğrayan tepeleri aştığınızda Kadıkalesi ‘ne ulaşıyorsunuz.
Burada, tepe tarafında Bizans Kilisesi olduğu iddia edilen bir kilise yer almakta. Yoldan görebildiğim kadarıyla nartekste yada iki kemerin birleştiği yerde çan koyulacak bir yer bulunmakta. Sanırım mübadeleden sonra Rum halkın gönderilmesinin ardından çan da kayıplara karışmış olmalı.
Minibüsün geçtiği yolun hemen kenarında Osmanlı döneminden kalmış olması muhtemel bir çeşme yer almakta.

Turgutreis, sahili saran kumsal ve cadde arasındaki dükkan, lokanta ve kafeteryalardan oluşan bir çarşıya sahip. Dahası, bu sakin görünümlü çarşıda fiyatlarda oldukça makul bir seviyede. Caddenin ötesinde minibüs durakları, büyük marketler vb sıralanmakta. Ama dediğim gibi keşmekeşten uzak bir yöre burası.
Tarihi bir yapıya ise rastlayamadım. Tüm Bodrum yerleşimlerinde de olduğu gibi burada da tepelik alanlarda kanatları olmayan değirmenleri mevcut.
Erkekler ise genelde dövme ağırlıklı bir moda anlayışına sahipler. Genelde klüplerin ve İngiliz futbol federasyonunun arması kullanılmış. Gariptir, çocuk arabalarını genelde erkekler sürmekte. Aşırı derecede sefil ve yılışık esnafın yanlarındaki kadınlara gayet ağır laf atmalarına da gülüp geçiyorlar.
Turistler kaldırımları fütursuzca işgal ediyorlar. Çarptığınız yada kasten ittiğinizde bile erkek ya tepki vermiyor yada direkt özür diliyor, kadınlar ise ses çıkarmaksızın bakmakla yetiniyor.
Ama sonuç olarak İngiliz gençliği bizim hızla sürüklenmekte olduğumuz batağın dibine varmış durumda. Tanrıya şükür, atalarımız bu sefil güruhun dedelerine hak ettikleri dersi vermiş ve başımıza geçmelerini engelleyerek bizleri büyük bir utanç içinde yaşamaktan kurtarmış. Hoş bunu günümüz gençliğinin pek umursadığını da sanmıyorum.