Uyandık. Otelin kahvaltısı epeyce zayıftı. Pek fazla zaman geçirmeksizin çıkış yaptık. Yol üzerinde tekrar dün alışveriş yaptığımız markete uğradık. Hem bir şeyler aldık hem de çalışanlarla vedalaştık. Adamlar işi gücü bıraktı ardımızdan çıkıp el salladılar. Bir daha görüşmek nasip olur mu, görsem tanır mıyım bilinmez ama Allaha emanet olsunlar.
Epeyce yürüdük; otobüs durağına bir km kadar mesafe var ama sabah bu saatte bile güneş yakıyor. Geçmesi gereken otobüs geçmedi ama duraktaki Filipinli bayan elindeki uygulamaya bakarak başka bir otobüse bizi bindirdi.
Havalimanı büyük ve tenha. Düzenli de işliyor. Çıkarken bir sorun olmadı. Eldeki Bahreyn Dinarlarını dolara ya da Kuveyt Dinar’ına çevireyim dedim miktarı az buldular. Eyvallah çektim.
Uçuş Jazeera Airways ile. Bunlar sanırım Kuveyt Havayollarının ucuzca versiyonu. Epey de fiyat var ama bir buçuk saat rötar var hiçbir şey demediler. Bekleyenlere bakınıyorum; Hintliler, Rus olduğunu sandığım bayanlar. Yarı yarıya doluluk.
Uçuş başlıyor. Kuveyt’e doğru bir saat kadar, kuzey yönünde Suudi kıyı şeridini takip ederek ilerleyeceğiz. Camdan bakıyorum sadece hiçlik. Boz bir satıh. Bazan bu manzarayı ip gibi görünen bir yol bozuyor o kadar. Sahil boyunca sayısız turistik alan yapılmış denizden çalınarak. Dubai’deki, Katar’daki gibi değişik şekilli, insan eliyle oluşturulmuş adacıklar pek hoş duruyor doğrusu.
Ama yandan alınan rüzgâr uçağı çok sallıyor. Daha yeni okumuştum. Dağlar sayesinde rüzgârın etkisi kırılıyor ve korkunç hızlara ulaşması mümkün olmuyormuş. Burada dağ yok, tepe yok. Rüzgâr şiddetli. Dualarımı mırıldanarak yola devam ediyorum. Yandaki sırada ise iki Arap velet Hintli bakıcılarını ve beni deli etmekle meşgul. Arkadaki ana, baba hiç oralı değil. Ben hariç kimse ana babaya bakmıyor, kınayan bakışlar sadece bakıcı kadına.
Sol arkamdaki Amerikalı da önündeki koltuğun demirine sımsıkı yapışmış o da bir şeyler mırıldanıyor.
Nihayet Kuveyt göründü. Deniz ve çöl arasında bir beton alan. Uçak havalimanı etrafındaki her dönüşünde beni benden alıyor. Bir yerde hızla irtifa kaybettik. Öyle ki ben koltuğumdan hafifçe kalktım istek dışı sonra da korkudan “Allahü ekber” diye bağırmışım. İnsanlar bana da baktılar.
İndik. Toprağı öpesim var. Hemen giriş işlemlerini tamamlayalım demiştim. Kuveyt vizesini internetten halletmiştim. “Böylece zamandan kazanıyorsunuz” diye yazıyordu. Bizi bir sıraya soktular. Vize işlemleri diye bir sıradayız. Dedim “vizem var”, kâğıdı da gösterdim. O boyuyla o kadar sinirli olmaması gereken bir görevli bana bir şeyler anlattı hararetle. Adam İngilizce konuşuyor ama zerre bir şey anlamıyorum. Arkamdaki Amerikalı da sıradaydı, ona da sordum. O da bir şey anlamamış. “Sırayı takip edeceğim” dedi.
Gene bir form doldurdum. Parmak izi aldılar. Bir şeyler sordular. Gözlerime baktılar, fotoğrafımı çektiler ve sonra kaşeyi basıp “yallah” deyip saldılar. Eşimin Avrupa Birliği pasaportu ile ayrı bir sıradan ilerleyen işleri bunların fotoğraf çekimi hariç hiçbiri olmaksızın gerçekleşmiş.
Dışarı çıktık. Meğer Bahreyn serinmiş. Meğer fırına giren bir canlı böyle hissedermiş. Neyse ki otelin hizmeti olan karşılamam ve ücretsiz otele transfer kurtarıcı oldu. Yoksa ben orada bekliyor olabilirdim.
Otel Fervaniye bölgesinde büyükçe bir yapı. Düzgün. Bize tahsis edilen oda üç odalı bir daire aslında ve devasa bir mutfağı var. Perdeler kapkalın. Kurşun bile geçireceğini pek sanmıyorum. Çıkıyoruz. Bulunduğumuz mevki İstanbul Laleli ayarında. Yer gök dövizci, market, ıvır zıvır satıcısı. Burada Hintli fazla. İlk döviz bürosuna girdim. Bahreyn dinarını Kuveyt dinarına çeviremeyeceğini söyledi ve yan dükkâna gönderdi. Yandaki döviz bürosu hızla işlemi yaptı ben de Bahreyn Dinarlarımdan kurtulmuş oldum.
Kuveyt Dinarı dünyanın en değerli parası. Böylelikle dünyanın en değerli ikinci parasından birincisine geçiş yapmış oldum. Bir nevi sınıf atladığıma inanıyorum. Burası da inanılmaz boyuttaki petrol rezervleri, alım satımın sadece Kuveyt Dinarı ile yapılması gibi nedenlerden ötürü.
Kolaylıkla otobüs durağını bulduk. GPS iyi işliyor gibi. Bugün yapacak bir şey bulamadık. Yük yarında. Avenues AVM ‘ye gideceğiz. AVM ile pek işim yok. Tuvalet ve gerektiğinde vakit öldürme durumları dışında pek de girmem zaten planlamalarımda bir zaman da ayırmamış olurum. Ama bana gelmeden önceleri “hele bir git, sonra konuşuruz üzerinde” denilince aradan çıkarayım dedim.
Otobüse atladık. Para içeride toplanıyor. Kalabalık ama oturacak yer bulduk. GPS’e göre aynı yerlerin paralelinde uzun süre gezerek alışveriş merkezinin kapısına yakın bir yerde indirildik. Şunu da ekleyeyim, bu binanın etrafında da çeşitli AVM ‘ler var ama bu başka bir şey.
İçine girdik. “Allah’ım kutuplar da bu kadar soğuk mu?” Dışarısı 42 derece diye tişörtle gezdiğime pişman olan ben içeriye montla, kabanla girmediğime dövünür hale geldim. Değişik bir konsepti var. Devasa bir kapalı alan birkaç cadde ile bölünmüş. Caddeler arasında sayısız sokak var. Değişik konseptlerde alanlar da oluşturulmuş. Amerika’nın, İngiltere’nin en pahalı markalarının devasa mağazaları var. “Kardeşim bunu burada kim, nerede giyer?” dediğim türlü iç çamaşırı markası da cabası.
En ucuz yemek McDonald’staydı. Ama mekân buz gibi. Yedim, kola mı içtim ve tuvalete gittim şeklinde bir döngü oluşturdu bende.
Güzel mekan ama gereksiz. Kuveyt’in parasal gücü belli ama alım gücünü oluşturacak nüfus bu kadar azken bana bu tarz bir yapı sadece ve sadece israf olarak göründü. Sonunda dışarı çıktık. Şükürler olsun dışarısı sıcak ve hava da serinlemiş. Gene de biraz çarpılmadım değil. Otobüse az bir bekleyiş ile bindik.
Otelin bulunduğu caddede dolandık Lulu Hipermarket’e giderek akşam için bir şeyler aldık.