
İsveçli yazar Niklas Natt Och Dag’ın 2017 yılında yazdığı kitap bir tarihi polisiye üçlemenin ilk kitabı. (Bu arada adamın soyadı Gece ve Gündüz demek nasıl oluyorsa)
Yazarımız İsveç’in köklü ailelerinden. İsveç bu konuda ilginç bir ülke. Stokolm’deki binalardan birinde her bir aristokrat familyanın şeceresi saklanmakta. Dolayısıyla bizdeki gibi birileri çıkıp ben palamutoğullarındanım diye çıkıp milleti dolandıramıyor.
Kitaba gelirsek ki gelmeden şunu hatırlatayım. İskandinav polisiyeleri derindir, “bu huzur dolu ülkelerde bu olmaz” dersiniz ama kitaptan da başınızı kaldıramazsınız. O gri gökyüzünün altında uzanan soğuk sokaklar türlü dehşete gebedir. İşte bu seri, bu olayları bir kaç yüzyıl öncesine götürüyor ve bir bakıma temeline indiriyor.
Yazarın tarzı bana Grange’ı hatırlattı. Grange gibi ülkesinin geçmişini irdeleyip eleştirebilmekte. Ruslarla yapılan savaşların doğurduğu sosyo ekonomik ve kültürel yansımaları iyi tasvir etmiş. Ayrıca karanlık bir polisiyenin yanı sıra tarihi de bir kaynak. Kitapta ismi geçen bazı isimleri ve yerleri üşenmeden araştırdım ve olaylar da doğru.
Son olarak, kitabı İngilizceden Solina Silahlı çevirmiş. Beni bilen bilir, bir kitabı Türkçeye kazandıran çevirmendir. Eğer çevirmen dilimize akıcı bir şekilde aktarabilirse o kitap okunabilir, geri kalanı sadece orijinal dilindeki kurgusudur. Avuçlarım patlayana dek Solina Silahlı’yı alkışlıyorum.
Ben yorumuma geçmeden önce arka kapak yazısını da sizlerle paylaşacağım.
Hainlik hainliği doğurur, şiddet şiddeti…
Yıl 1793. İsveç kralı kısa süre önce suikasta kurban gitmiştir. Kraliyet Fransız Devrimi’nin dalgalarının topluma ulaşmasından korkarken Stockholm dedikodu ve entrikalarla içten içe kaynar.
Bu kaos içinde, bekçi Jean-Michael Cardell çamurlu Fatburen Gölü’nde bir ceset bulur. İki kolu ve iki bacağı kesilmiş ceset tanınmaz haldedir. İnce hastalığın son safhalarındaki polis dedektifi Cecil Winge ile bekçi Cardell bu vahşi cinayeti çözmeye koyulurlar. Araştırmaları ilerledikçe toplumun her sınıfına yayılmış, karanlık sırlar ve sınırsız kötülükten oluşan bir ağın içinde bulurlar kendilerini.
Umberto Eco’nun Gülün Adı romanının açtığı yolda ilerleyen Niklas Natt och Dag, edebiyatla gerilimi buluşturan bir şaheser yaratıyor. Zengin tarihi detaylarla 18. yüzyıl Stockholm’ünün inandırıcı bir portresini çizen roman, müthiş bir okuma tecrübesi vaat ediyor.
Niklas’ın şimdiden yayın hakları 35 ülkeye satılmış ilk romanı ‘1793: Kurt ve Bekçi’, okuyucusuna olağanüstü bir atmosfer sunuyor. Stockholm’deyiz; yıl 1793…
Cardell savaştan bir kolunu yitirmiş ve devletin zor bela bir bekçilik verdiği ayyaş bir savaş gazisidir. Denizde tüm uzuvları kesilmiş bir ceset bulunur. Kendisi için pek bir şey ifade etmese de ekzantrik polis dedektifi Cecil Winge ile yolları kesişir. Cesedi tekrar mezarından çıkararak araştırmalarına başlarlar.
İşte burada İsveç kırsalı, İsveç aristokrasisi ve burjuvazisi arasında kalmış sapkınlıklar ve bunların kuklası halinde duran devlet adamları muhteşem bir arka plan eşliğinde okuyucuya sunuluyor.
Kitap aniden ana kahramanların yeni ana kahramanlar oluşturduğu bir kartopu ilerleyişiyle yoluna gidiyor. Ama şu var. Niklas Natt Och Dag’ın kitaplarında merhamet yok. Kitabın kahramanı olmanız oyunu daha doğrusu kitabı canlı bitirebileceğinizin garantisi hiç değil.

