
Uyvar 1663 için söze gene Kahraman Şakul’un standartlarında, muhteşem bir eser diyerek başlamak istiyorum.
Okulda anlatılan, “Uyvar önünde bir Türk gibi güçlü” deyiminin kaynağı kale ve onun fethinin anlatıldığı kitaba girmeden kişisel bir görüşle konuya dokunmak isterim.

Uyvar günümüz Slovakyası’nda Nove Zamky kenti olmuş. Kalenin zamanla yıkılmış, bir iki duvarı belli belirsiz dursa da Googlemaps’ten baktığınızda kalenin temelleri belirgin bir şekilde uydu görüntüsünde mevcut. Şehir kale’nin altıgen şekline uygun şekilde gelişmiş, büyümüş. Bizden yadigar bir de Türk Caddesi var. ( Turecka)
Kitaba dönersek…
İlkin Uyvar’ın yapım nedeni ve önemi yapıldığı dönemin konjonktürü esas olarak anlatılıyor. Ardından tarafların politik durumları ve seferin açılma sebebi derinlemesine kaynaklar ve bakış açılarıyla betimlenmekte.
Ardından ordunun sefere çıkışı ve nihai sefer yerinin karara bağlanması ile Uyvar yönüne ilerleyiş anlatılırken “her seçiş bir vazgeçiştir” misali diğer olasılıklardan neden vaz geçildiğinden de nedenleriyle beraber, okuyucuyu sıkmadan değiniliyor.
Bundan sonra kalenin kuşatılması, savaşlar ve fethe kadar derslerde anlatılmayan, okullarda okutulmayan kısım. Burada Kahraman Şakul tarihçiliğini belgelerden istifade etme yeteneğiyle harmanlayarak ustalığını konuşturmuş.
Ordu nehirleri aşarken epey stres dolu anlar yaşamış. Kısmen karşı kıyıya çıktığında da ciddi bir saldırı altında kalmış. Bunları nerden biliyoruz derseniz başta Evliya Çelebi olmak üzere sefere katılan ve kayıt tutan kişiler sayesinde. Arada karşı tarafında yorumları var. Bu arada yine araya girmeden edemiyorum ama Evliye Çelebi hep başrolde. Saldırıya karşı koyarken, düşmanı kovalarken, canı için nehir kıyısına ricat ederken ve kale fethedilince ilk minareyi okurken… Her yerde baş köşede. Özellikle Tatarların Amsterdam’a yürümeleri… Kim bilir nereyi karıştırdı…
Özellikle bu saldırı sırasında olanlar, talihin defalarca taraf değiştirmesi farklı gözlerden öyle canlı bir şekilde tasvir edilmiş ki bir film izler gibi okuyorsunuz olayları.
Sonrasında kalenin sarılması kısmında da her bir vakanüvistin bakış açısına göre kim ne demiş, neden demiş konularına da akademik düzeyde bir bakış açısı ama hepimizin anlayabileceği bir dil ile anlatılmış. Anlatımlar çizimler ve grafikler ile de adım adım desteklenmiş.
Sonrası kuşatma sırasında olanlar. Kuşatılanların kurtarıcı gelecek umudu ve bu umudun bir baskın ile arada kalıp yok olacağız korkusu ile bizim tarafa yansıması. Tatarlar desteğe gelince, kurtarıcı orduyu bozarlar ve psikolojik olarak her şey değişir. Bu da çok iyi şekilde anlatılmış. Özellikle kaleyi teslim edelim ile sonuna dek savaşalım arasında kalan Alman ve Macarlar arasındaki gerilim karşı tarafın kaynaklarıyla canlı bir şekilde yansıtılmış.
Kalenin fetih aşamaları, fetih vire ile yapıldığından anlaşma sırasında yaşananlar, kale sakinleri Komarom Kalesi’ne giderken kaledeki patlamanın askerlerimizi galeyana getirip kervanı basmaları ve bizim subayların kervanı korumak için yaptıkları gerçekten çok canlı tasvir edilmiş.
Son söz olarak diyebileceğim, serinin diğer kitapları gibi gözü kapalı alınması gereken bir kitap daha. Tarih ilginizi çeker ya da çekmez ama hamasetten ve bir o kadar tehlikeli aşağılık kompleksinden tamamen uzak bir yaklaşımla, farklı kaynaklardan istifade edilmiş bir olayın harika ve akıcı bir üslupla anlatımı… Sadece bunun için bile okunur.
Bir de haritadan bakın. Slovakya’da Nove Zamky’i bulun. Biraz sağa kaydırın parmağınızı Levice ve Trençin’i bulacaksınız, biraz yukarı çıkın Nitra. İstanbul’dan hatta Anadolu’nun içlerinden askerler, insanlar yürüyerek bu mesafeyi kat etti ve başarabilenler zaferle döndü. Bunun organizasyonunun da ne kadar büyük bir iş olduğunu bir düşünmeye çalışın.
Evet, biz oradaydık…